30 Mart 2014 Pazar

Sadeli ve Derinli ve Kahveli


Elektrik faturası gelmiş. Salinaya elimde 15 TL ve faturayla gittim. Bi de elimde Sade Ve Derin kitabı var. Bizim Deeptone’un. Salina elimdeki faturadan çok kitaba baktı. Gemi falan varya gözü dikti ben onu istiyorum dercesine. “Haaa kitap kitap , aylardır bekliyorum yeni geldi işte okuyacağım istersen sana da verebilirim okuduktan sonra” dedim. “Varya süper olur” dedi. “Kahven var mı? Oturmaya geleceğim sana hem kitaptan bahsederiz bi de mikailin dedikodusunu yaparız” dedim.

Dedikodu diyince akansular duruyo yemin ederim. Mikailden bahsetmek olmaz şimdi bu yazıda çünkü öncelik şimdilik deeptone’cuğumun.

Deeptone a bi yerlerde bi yorumda şunu söylemiştim “Herkes kitabı okurmuş ben en son okurmuşum düşünsene ahahahaha” dediğimi hatırlıyorum. Harbiden de öyle oldu yalnız hea.

Salina kahveyi yaptı azcık evdeki kediden bahsettik. Kedi kaçmış evden, beşinci kattan balkondan balkona atlamış en son bizim apartmanın en altındaki emlakçının kapısının önünde yakalamış Salina. Bi de kedi o kadar şımarık ki.Bizi bi rahat bırakmadı. Salina eline kitabı aldı şöyle bi baktı baktı baktı… Burun kıvırmadı ama.. Bakmakla yetindi sadece…

Sonra heryerde ilgimi çeken şu yazıyı okudu :

Yaptığımız her şey yırtılırcasına gerçek olmalı. Çığlık çığlığa. Yazacaksak iç organlarımızı parçalarcasına yazmalıyız, derimizi soyarcasına...

waowwwww inya bu çocuk süper yazıyoo, ben de hemen okumalıyım bunu, das ist wunderschön” dedi.
Salina biliyorum ki cümlelerin çoğunu anlamayacak , çünkü Türkçesi biraz kıt arkadaşımın. Yarım yamalak Türkçesi var bi de sesi o kadar ince çıkıyo ki, daha yeni yeni ergenliğe girmeye çalışan bebeler gibi tiz bi sesi var. Ama veteriner haa..

Kitabı aldım elinden ve rastgele bir sayfa açtım

Marcel Proust, astımlıydı ve yatağından çıkamıyordu. Sevdiği kız Albertine ile çok görüşemiyordu. Net olsa sürekli chat yapardı onunla. Balzac, hayatı boyunca 36 adet roman yazdı. Bütün insanlık hallerini. Net olsa acaba kaç yüz roman yazardı?

İlerisinde Kleopatradan falanda bahsediyo ama ben burasını yazmak istedim. Salinaya okudum… Tamam alt tarafı bi kitaptan bahsedip biraz abartıyo olabilirim belki ama konu deeptone olunca abartı falan hak getire. Hiçte bile abartı mabartı yok bi kere. Bildiğin kendi öz cümlelerimi kuruyorum şu an. Salinanın da gözleri açıldı, onun fındık büyüklüğünde gözleri var böyle küçücük, çok çileler çektim ben diyen gözler ama yok yani öyle bişey.  Kitabı da aldı eline bi inceledi bi inceledi “Ay dedim ver onu önce ben okuyacağım sonra sen okursun

Böyle bi gündü Deeptonelu bir gün.
Sadeli ve Derinli ve Kahveli

Olmadı di mi?

Kitabı bi okuyayımda daha ayrıntılı bişeyler yazmaya çalışırım artık :)

İnternetten sipariş için Tık Tık
Yok ben internetten almam dokunmam lazım kitaba falan derseniz de adresiniz D & R...

Tarot ( Simgeee )

1. Kart : Düz Aşıklar ( Şu anki durumun )
2. Kart : Düz Ay
3. Kart : Düz Kılıç Dokuzlusu
4. Kart : Düz Kılıç Ası
5. Kart : Düz Kılıç Dörtlüsü
6. Kart : Düz Kupa Yedilisi
7. Kart : Düz Kılıç Kraliçesi ( Gelecekte Olan durum )

1. Kart - Düz Aşıklar : Bu kart senin saygın  olduğun birisi anlamına geliyor ki. Şu anda herkes senin üzerine  titriyor. Doğruyu yanlıştan ayırma becerilerin artmış baya bi ve karar verme yeteneğinde seninle beraber gelişiyor. Biraz sanırım neden-sonuç ilişkileriyle boğuşuyorsun , değer yargılarını bi gözden geçir diyorum sana.Bi de bu kart evliliği çağrıştırıyo ama daha var ona. O yüzden bol kazanç diyip geçelim şimdilik.

2. Kart - Düz Ay Kartı : Bu kart senin ilişkini simgeliyor. Terkedilme korkusu mu desem yoksa şu an hassas ve duygusal bi dönemden mi geçiyorsun desem bilemedim. Hayatın en zor anları ve onun getirdiği zorluklar sana meydan okumak için gerekli gücü veriyor. sende hiç çekinmeden kucak açmışsın buna. Kendi kendine korkmaman gerekiyor yanında birileri de olsun.Sınavda başarısız olma endişesi mi var sen de? Bundan kurtulmak için zaten yanındakilerden destek alıyorsun.

3. Kart - Düz Kılıç Dokuzlusu : Hep bi üzüntüyü simgeliyor bu. Eğer korkların varsa onların üzerine git hemen. Korkmana da gerek yok.biraz silkinmeyle bunu halledebilirsin.

4. Kart - Düz Kılıç Ası : Tam istediğim kart geldi bak. korkudan bahsetmiştim ya sana ben. İşte o korkunun sebebi çok eskilerden ve derinlerden geliyo bundan eminim. Ama sorun etme artık çünkü çözeceksin. Tabi şunu da unutmamak lazım bu kart aynı zamanda, zamansız gelen hırsa yenik düşen geyiği simgeler.Bu sorundan kurtulurken yapman gereken çok basit, onları parçala, tektek kurtul. Bu sayede korktuğun ve başaramayacağını düşündüğüm bi çok olayı halledersin ve yeni bir hedef koyabilirsin.

5. Kart - Düz Kılıç Dörtlüsü : Net bir karar veremediğinin aşaması demek bu. Kart.. çok yorulmuş bunalmış hissediyorsun kendini doğru dimi? Ama sakın üzülme yeni bir kuvvet ve sevinçle dolu olarak kısa zamanda aşabileceğin bir gelecek ve eskisinden çok daha fazla olacak. Tökezleyeceksin burası bariz , beynini fazla yormamaya çalış. Çünkü sen değerlisin, bunu kafana koy.

6. Kart - Düz Kupa Yedilisi : Bak bu kart sana aşkı simgeliyo. bi de şu var gerçeklerle yüzleşirken büyük bir sıkıntı ve acı çekeceğini de haber veriyo hemde.  Bunun sonucu olarak aşk ilişkini gerçekçei bir biçimde hayyalden bağımsız olarak düşünürsen ilişkini belli bir yere getireceğini ve sağlamlaştıracağını söylüyor. Bu kart hayal dünyasında yaşadığın geçmiş günleri de ifade eder. Hayal olduğunun farkına varmalısın, yoksa sonu hüsran.Bu kartın en olumsuz yanı ise kesintisiz depresyon, Bol çikolata , bol dondurma ve bol negatif enerji.

7. Kart - Düz Kılıç Kraliçesi : Baskılardan kurtulmayı ifade etden bu kart ayrıca düşünce zenginliğini , yaratıcılık ve öğrenme isteğinin yoğun olmasını da gösterir. Bi nevi yeniden uyanış diyelim biz. Yeni bir fırsat karşısında asla duyarsız kalma. Çünkü bu senin mutluluk yolunu belirleyecek.

Sonuç : Sorduğun sorunun cevabı bence gayet açık ve net :)

Not : Bi de ben bunu yapmayı düşünüyodum, altına da not düşüp "Ay bi dakka hatlar karıştı, simge bana kahve falı bakıcaktı ben ona tarot değil" yazmayı düşünüyordum ama ... Neyse işte olaylar gelişti :)

Sevgiler

Sıradakiler : Pehito , Şımarımtrak Çikolata

İnşallah Güzel bişeyler çıkar yaa :)

Aşk Denemeleri - Vol 3


Dün akşam bizim  Kellerin kız arkadaşı gelecek diye bi günlük evden kaçmam gerektiğini söyledi. Ki kızı da tanımıyorum ama tanıdığım bir insanın tanıdığının dışarıda kalmasını göze alarak evi boşalttım. Tabi bunu siz yer misiniz bilmiyorum ama, arkadaş arkadaşın pezevengidir olayına göz gezdirmek gerekiyor burada.

Bu durumda kendime kalacak yer arama durumuna girdim. İlk adres tabiî ki benim için Eleman oldu ama onunda evi müsait değilmiş. Ben de hemen ardından sevgiliyi aradım. Bugün beni evinde misafir etmesini söyledim. Hemen sazanlık yapıp kabul etti oda. Nedenini de sormadı. Bu kadar yönlendirmeye açık bi insan daha tanımadım ben. “Araç varsa gel al beni yoksa buradan beraber gidelim” diyorum. Çünkü benim evimin dibinde çalışıyo. “Altımda motor var bu yağmurda kafayı mı yedin sen motorla mı gidelim” diye cevap verdi Öküz. Ben de “yahu sen yağmuru falan boşver ben üşümem” diyorum “ya üşürsün sen , sende o potansiyel var” diyo bana. “Ya yok gel!” diye bağırdım telefonda. Yanlış da anlasın bi zahmet ya da neresinden anlarsa anlasın.

Geldi bu. Aldı beni. Bindik motora arkadan sıkı sıkı tutuyorum, düşmeyeyim diye. Havada nemli biraz sabah yağan yağsam mı yağmasam mı diyen yağmur var hala. Üşümüyorum bi de ama motorun üstünde gelen rüzgara dayanabiliyorum en azından.

Kendi kendine konuşmaya başladı. Yani benimle sohbet ettiğini sonradan anlıyorum.

-          Ne yiyelim dedi.
-          Ya ne yicez gidip şurdan bi döner falan yaptırırız kafaya taktığın şeye bak.
-          Yok sen döner yemezsin. Adana yaptıralım mı?
-          Ya neden yemeyecekmişim döneri ben? Severim ben döneri.
-          Yok yok sen adana seviyorum demiştin.

Buna bi gün adana yemeyi çok seviyorum demişim artık ne zaman dediysem işte. Orda takılmış yok illede adana yiyeceğiz diye tutturdu. “Aman ne halin varsa gör yaa” dedim ben de. Tünele girdik bu yine konuşmaya devam ediyo. Bi kelimesini anlamadığım halde Her ne kadar giderken motorun üstünde ona sarılıp avazım çıktığı kadar seni seviyorumdemek istesem de tek söylediğim “lan tüneldeyiz seni duyamıyorum” oluyor…

Bide böyle durumlarda romantik an falanda yaşanmıyomuş. Yani motorun üstünde tünelden gidiyosun yaklaşık 5 km tünel var zaten, uğultu, gürültü, kamyoncuların kornaları, geçen arabaların çıkardığı tekerlek sesleri falan hiç romantik değil. Küçük Emrahın filminde bizi yemişler baya bi.

Dedimki bi anda. Dur şunu bi araştırayım da biraz kendime malzeme çıkarayım. Bi anda Ünlü İsviçreli araştırmacı ve soruşturmacı Profesör Doktor insanyavrusu oldum. Hemen araştırmalarıma başladım.

1 – Denek Çok konuşuyor

Bu kadar çok konu varken bu kadar gereksiz konuşan bi insan daha tanımış olsam mesela ikisi arasında kavga çıkartır kim en iyiymiş gösterin bakalım derdim. Adam bildiğin gereksiz işte. A diyosun sana sülalesini anlatıyo. B diyosun Migrosta gördüğü çorabın renginden bahsetmeye çalışıyo. Ay bi de o kadar salya sümük konuşuyo ki , Ancak bu kadar boş konuşabiliriz.
Yemek alalım diye bi lahmacuncuya girdik. Sanki mekanın sahibini kırk yıldır tanıyormuş gibi konuşmaya başlayınca "Ay iyiki sosyal medya var yaa" dedim allah biliyo. Bi kaçta selfie çekip paylaştımda kendime geldim.

2 – Denek misafirini El üstüne değil tepesinin üstüne koyuyo

Eve girdiğimde Kafamı tavana çarptım. O kadar yüksek bi tavanı var ki, Tavuk kümesi gibi bişey. Sürekli eğilmek zorunda kalıyosun. Bi de benim boyum var 1,80.. tavanın yüksekliği var 1.70… Tabi kendisi kısa boylu 1,60larda geziyo. Bana demediğini bırakmadı

Canım ne olur kafanı eğ yoksa çarparsın, canım bak o kirişe dikkat et kafanı çarpma, otur istersen ben ne istiyosan getireyim, Çay mı içersin kahve mi? Ben kahve içicem sana da çikolata yapıyorum. Ya da yok yaa sen kahve iç, ben çikolata içeyim. Yok yok ben çay içicem

3 – Denek sevişme sırasında başka şeylerle ilgileniyo

Dün gece Sibirya kurtlarıyla ilgili bi film izledik. Kutup Macerası filmin ismi. Tavsiye ediyorum. Ama böyle arkadaşlarla falan izleyin kesinlikle. Sevgiliyle izlenecek film değil. Ya da en azından benimkiyle izlenebilecek türden bi film değil. Çünkü filmi izlemiyo. Bıd bıd bıd konuşuyo sürekli. Siyah bi Husky var mesela ekranda “ Oyyy yerim ben bunu yaa yerim yerim şunun tatlılığına bak” diyo. Daha sonra Bu huskylerden bi tanesini Leopar Foku ayağından yakaladı ısırdı falan Bu da “ay canım yaaa bak nasıl acı çekiyo yaa offf nası bişey bu

Film izlerken sevişmek istemek gayet anormal bir durum gibi görünse de o an dikkatini dağıtmaya çalıştım. Napim yani. Filmi daha önce izledim biliyorum. Ama bununla izlenmez onun farkına vardım. Farkına varır varmaz da sevişme moduna girdim bende. Film bitti internete takılmaya başladı. Ayakkabılara baktı. Adidasın çinden gelen çakmalarına. “Bak bak şu kırmızı güzelmiş ama haaa, ya bi baksana canım yaa”. Ben öpmeye çalıştıkça ikide bir kafamdan tutup resmen gömdü bilgisayarın ekranına beni. Haa bak kırmızı güzelmiş dedim. Sonra Adidasın simgesi olan bi simge var ya onu gösterdi yanında SNC mi öyle bişey yazıyodu ona takıldı bu sefer de .             “Bu nedemek” diye… Hal böyle olunca Ben de “kalk bi kahve yapta içelim bari” dedim. Ne deseydim yani.

4 – Denek Romantizmden anlamıyor

Bi durdum. Bunun gözlerinin içine baktım ve romantizm haline girelim diye Hamiyet Akan’ın şiirini okudum ezik ezik. Özür dilerim Hamiyet ama Bu Öküze şiir okumak yerine Espri yapsaydım en azından gülerdim.

Yok yaa olmuyo. Öküz geldi öküz gidicek diye düşünüyorum ben de . Ne yapayım yani. Daha geçen gün sana Makarna ( RameNinya) yapmışım, sen de çok beğenmişsin tavlamışım seni işte yaptığım yemekle. Ama nerdeee…

Evde bunaldım , dışarı çıkalım sahile falan gidelim tıkma beni eve diyorum. Bana dediği tek şey “Hava soğuk benim götüm donar” oluyor … Birbirimizi sarılarak ısıtırız diyorum ama nafile… Olmayınca olmuyor maalesef.

            Şimdi şöyle bi gerçek var yine benim hayatımda. Tek kelimesi bile ilgimi çekmeyen konuşma yapılınca etrafımda bırak onunla ilgilenmeyi kaşımı gözümü telefonumdan maillerimden Blogumdan ayıramıyorum. Bi insan neden kitap okumaz, neden interneti sadece fanfinifinfon işleri için kullanır onu gördüm.

En sonunda yattıkta sabaha kadar ne yazacağımı düşündüm.


Yok bu da olmaz yaa…

Not : Tam bu yazıyı yayınlayacakken Maviye iz süren Benim için yapmış Resmi. Yani Krebi. Ay pek bi sevindim. Teşekürler :)

Not 2 : Yeni Blogumun ve Bu Blogumun bannerlarını hazırlayan Anarşiye sonsuz teşekür ediyorum. İyiki Varsn.

29 Mart 2014 Cumartesi

YAĞMUR


Havada yağmur var bugün. Alanyanın 40 günlük yağmurları diyorlar bunlara. Bi de başka bi adıyla Nisan yağmuru der millet. Ama biz Marttayız..

Zeus yine sinirlenmiş. Atinalılara. Onlara şimşeklerini gönderiyo ama yan etki heralde Alanyaya da çarptı. Yan etki diyorum çünkü yan etki gibi bişey var. Yağsam mı yağmasam mı diyo kesinlikle yağmur.

Erosta oklarını gönderiyo inceden inceden. Ama sağa sola çarpıyo. Benim pencereleri daha açmadım yağmur yağıyo diye. Fırsat düşkünü Erosta bekliyo işte pencerenin önünde. Ciğerci Kedisi gibi. Ay kedi dedim de Geçen gün pencere dedikodusu yaptığımız Salina geldi aklıma. Bi de onun kedisi. Kafasını falan eğiyo. Çok şeker bişey. Güney onu görünce kızıyo bi de.



Güney dimi? O da benim Sibirya kurdum. Yeni çocuğum, sevgilim, bi tanem, bebişim, dünyam, hayatım.. tamam fazla abartmıyorum işte. Köpek işte diyip geçmedim en azından.

Ne diyodum Zeus işte yapıyo yine yapacağını. Yağmur 5 dakika yağıyor, yarım saat duruyo, sonra ben bi daha yağıcam yaa  diyo.. En sonunda durdu, içime baharın kokusu bile geldi. Ama Eros var kapıda bi onu kovayım önce. Sonra camı açıcam söz.

Bide cama doğru yöneltiğimde karşımdaki apartmanın son katında oturan bi genç çift var. Duşa gidiyodu heralde Belden üstünü gördüm. Utangaç kızlar gibi hemen perdeyi çektim Trip atar gibi. Eros onların evine girsin hem. Benim evimde ne işi var onun. Ama çocuğun dövmeleri de güzeldi. Yağmur daha doğrusu Dolu yağmaya başlayınca kapattılar onlarda pencereyi. Elime bi dürbün alıp onları mı izlesem ne yapsam? Ay yok bu da rontgencilik olur. Hem dürbünümde var. Ben daha çok bizim çaprazımızda duran emlakçıyı kesiyorum onunla. :=)

Bugün Plajada gidesim var. Şöyle tuzlu tuzlu denize gireyim. Güneşin gelecek olan yakıcılığının tadını almadan serinliğini alayım diyorum. Belki Poseidonla arkadaş olurum. Hem Poseidon benden ala arkadaş mı bulcak kendisine? Dalgaların üzerinde sörf yaparız onunla. Belki eve de çağırırım.Gelir dimi? Bence gelir… Dedim ya benden ala arkadaş mı bulcak kendisine?

Bi de aklıma geliyo hemen "Yağmur sende vurma artık şu cama..."

Tarot ( Maviye İz Süren )

1. Kart : Ters Kader Çarkı ( Şu anki durumun )
2. Kart : Düz Şeytan
3. Kart : Düz Dünya
4. Kart : Ters Asılan Adam
5. Kart : Düz Ölüm
6. Kart : Düz Güneş
7. Kart : Düz Adalet    ( Gelecek olan durum )

İlk kart - Ters Kader Çarkı : Kader çarkının açıklamasına bakarsak burçlardaki 4 elementi simgeliyor. Bu kart senin kaderinde olan güçsüzlüğü ve monoton bir hayat tarzını simgeliyor bu kart. Aynı zamanda umudunun kırılmaması gerekiyor ki güneşli günler var hem de çok yakında. İsteklerine adım adım ulaşacaksın ama sürekli pozitifi istemekten vazgeçmelisin çünkü hayat negatif yönleriyle de güzel duruyor.

İkinci Kart - Düz Şeytan : Ufak bir depresyon seni bekleyebilir. hatta şu an kapıda diyebilirim. Güneşli güne geçebilmen için bunu yenmen gerekiyor ki negatif enerjisi boşa gitmesin bunun. Çünkü bir duygu esaretine gireceksin. Çok bağlısın kızına, kocana... Onlardan destek alıp bunları yenmelisin. Ki bu da zaten senin herşeye pozitif bakma geçmişinden dolayı bunalım falan hak getire.

Üçüncü kart - Düz Dünya : Hedeflere ulaşma çabası ve bunun sonucunda başarı var. ikinci kartta demiştim ya sana bunalım diye ona girmelisin çünkü bu bir dönence. Olaylara tüm yönleriyle bakıyosun bu dönemde. Hatta öyle bi bakıyosun ki, herkül gelse bile senden vazgeçmeyecek iki kişi var. Bu kart bir de yeni bir seyahati simgeliyor bana. Eğer öyle bir planın varsa şimdilik durdur derim.

Dördüncü kart - Ters Asılan adam : Para için her kapıyı açarım diyorsun bu dönemde de. çünkü kazanmak lazım. Önemli ayrıntılar senin hayatını kurtaracak dereceye de geliyor. Stratejilerinde güzel hem de.

Beşinci Kart - Düz Ölüm : Kartın ismine aldanma. kötü bir kart gibi görünsede yeni başlangıç yeni bir hayat yeni bir gülüş ve pozitiflik simgesidir aslında. Neredeyse herkesin ( etrafındaki kişiler ) sana hediye vermesini gerektirecek işler yapıyorsun.Etrafında da bunun için gerekli tebrikleri ve gazlamalarını da alıyosun. Artık eski fikirler senin için demode kalırken sen onların üstüne bi de yenilerini üretiyorsun.

Altıncı Kart - Düz Güneş :Sana ikinci kartta demiştim ya ufak bi depresyon kapıda diye. Onu geçmen gerekiyor ki güzel güneşli günler, yeni baharlar görebilirsin. Çünkü bu dönem senin kıymetinin bilineceği bir dönem. Taktir ediliyorsun ve hedefine fazlasıyla da ulaşıyorsun. Bilemedim ama sanatla bi ilgin var mı? Orda baya bi büyük başarın da var. Maddi ve manevi olarak çok iyi günlerde seni bekliyor. Ve yine eski pozitif düşüncelerine yenisini ekleyip yoluna devam ediyorsun.

Yedinci Kart - Düz Adalet :Adalet kartını görünce herkes kesin mahkeme süreci evresi var diyebiliyor. Ama bana göre , Olayları neden sonuç ilişkisinde kavrayan ve bir karara varma zamanının olduğu dönemdir. Dünya kartında da anlatmıştım ya sana Tüm yönleriyle olayları ele alıp yoğurup doğru olanı bulup ona göre davranıyorsun.

Sorunun cevabına gelirsek Sevgili Maviye İz Süren zaten sen bulmuşsundur sorunun cevabını ama ben yine de bi açıklama yapayım sana. Bu kararı alman seni baya bi zorlamış anlaşılan ama bunun için çok takılmana gerek yok. Çünkü herşey yolunda.

28 Mart 2014 Cuma

Bir Ankara Anısı



Özlem bilir dedim ve Özleme Whatsappdan mesaj yazdım.

Senin beni aldığın yer neresiydi? Hacıbaba değil bak beni ilk aldığın yer. Hani bankaydı ya işte o hangi bankaydı?”

Neyse ben en başa dönüyorum.
Tiyatro kursundaki öğretmen bize Ankaradaki en güzel anımızı anlatmamızı istedi. Kendisi de bilmiyor ki ben Ankaraya çok sık giden birisi değilim. Hatta sürekli işim olduğu için gitmişimdir Ankaraya.

İlk Ankaraya gittiğimde pasaportumu iptal ettirip TC vatandaşı olmak için gitmiştim ki şimdi oldum zaten. Gerçi şimdi çok pişmanım.

İkinci olarakta Ilgaz dağında çalışırken Ankaraya bir günlük gezmeye gelmiştim. Çünkü Ankaralılar sürekli çalıştığım Otele tatile geliyorlardı günübirlik. Kıskandım onları…

Üçüncü olarak gidişimse… Askerlik mevzusuna gitmiştim zaten. Biliyorsunuz. Tabi o günü unutamıyorum. Gataya hastaneye gittim ben ama gatada bir günde işimi hallettim.
Daha önce Özleme mail çekmiştim zaten “Kız ben Ankaraya geliyorum hobareyyyyy” diye. Altına not olarak eğer müsait olursak buluşalım ( mı? ) yazmıştım. O da “ Buluşuruz yaa haftasonu olur ama” gibisinden demişti diye hatırlıyorum. Şimdi maillere bakmam gerekicek ama O zamanlar ben Hem Ahuya hem de Özleme aynı anda mail atıyorum. Chat yapıyoruz havası veriyorum yani.

Neyse işte Ben Özleme numaramı attım. Beni aradı. Ama yanındaki Miniminibir’in telefonundan aradı. Yol tarifi yapmaya başladı bana. İşte Ben Ankarayı çok iyi bil(me)diğimden Kızılayda in Talatpaşa caddesini sor dedi bana. Ben ne yaptım? Gittim Sıhhiyede indim, Kızılay zannedip. O yetmedi bi de Sıhhıyede inip Ulusa geçtim ordan da Tandoğan meydanına girdim. 29 ekim kutlamaları vardı bide. Azcık baktım sonra belli belli propaganda yapılıyo hemen kaçtım ordan. Yoldan geçenlere sordum Bu Kızılar nerde diye onlarda bana “Abi sen yanlış yoldasın şurdan düz git, kavşaktan sola dön, ilerle Sıhhıye köprüsü göreceksin, onu da geç baya bi git ama İlerde Kızılay AVM’yi göreceksin” dedi.
Tamam diyip ayrıldım adamın yanından. Ayrıldım da benim kafam karıştı yine.

Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Arada da Allahım ne olur aramasın rezil olmayayım diyorum. Tabi Özlem ne yaptı aradı beni. “Nerdesin” diye sordu hemen de cevap veremedim. “Kayboldum galiba” diye atladım hemen. Sonra işte bulunduğum yerde neler var falan diye sordu da tarifi aldım. Sıhhıyedeymişim ben yine. Ordan Özlemden tarifi aldıktan sonra direk gittim. O ismini hatırlamadığım bankanın önünde Özlem beni karşıladı. Yanında da Miniminibir var. Miniminibir yemek yemiş masada ketçap falanda var. Sonra benim arkadaşım geldi Viyanalı. Medya okudu. Şimdi bi TV kanalında Montajda çalışıyo. Onu da Viyandan tanıyorum. Yaşça Beni de Özlemi de Miniminibiri de üçe katlar ama asaletine bişey diyemem.



Oturduğumuz masa bize küçük geldi. Çünkü Özlemle Miniminibir biz gelmeden önce Küçücük iki kişilik bi masada oturmuşlardı. Daha büyük bi masaya geçelim dedik bizde kalktık sağ tarafımızdaki en büyük masalardan yanında saksılı maksılı bi masaya oturduk. Kahve falı bakalım dedik. Ben kahve falından anlamam. Yani biraz biraz anlıyorum, Öyle ahım şahım bi bilgim yok. Ama tarot dersin sana sülaleni gelmişini geçmişini anlatırım. Tabi bunun içinde enerji lazım orası ayrı. Bide azcıkta tanımak lazım… Neyse konu dağılmaksın. Biz dördümüz Türk kahvesi içtik. Kapattık… Fallar bakıldı. Fotolarımız çekildi. Hatta Nispet yapar gibi bi fotomuzu da Ahuya gönderdik. ( Keşke o da olsaydı ama yaaa ) O da bize “Oyyy canlarım hep mutlu olun” diye mail gönderdi.


Baktıkki karnımız açıktı… Viyanalıdan beklediğim teklif geldi. “Masabaşı restauranta gidelim” dedi. Gittik bi güzel masamıza da oturduk. Servisi Mükemmeldi yalnız Söylemeliyim. Bi de Özlem şimdi aklıma geldi sen Ayrana bayılıyosun. Çünkü Restaurantta adam sipariş alırken sen direk “Bu olmaz, Bu olmaz, Bu da olmaz, Ben en iyisi ayran alayım” demiştin ordan şeettim ben. Neyse aperatifler geldi yedik. Yemekler geldi yedik. Çaylar geldi yedik. Yok dur bunu yemedik içtik bunu. Hem de semaverde geldi. Kocaman bişey. Dök dök iç…



İş hesap ödemeye gelince Viyanalı bana “dur sen karışma sen misafirsin” dedi. “Aaa olmaz ben de ödicem” dedim. Diğer tarafta Özlem ayrı bi “Sen karışma” diyo. Erkek başıma 3 kızın arasında kalınca “eeeh ne haliniz varsa görün be” dedim. Sonra çıktık ordan.

Özlemle Miniminibirle vedalaştık.

Bizde Kızılay AVMde Viyanalıyla Viyandaki günlerimizden yarım saat daha bahsettik. Sonra ayrıldık.

Ama o gün muhteşemdi.

Teşekürler Sıpaydırmenler…

Dur yok bu olmadı.

Neyse işte teşekürler :)


Ben text yazmaya gidiyom yaaa.. Tiyatro öğretmeni benden anı bekliyo işte.

Sevgiliyle Diyosun Hep

Dün akşam sevgiliyle buluşup romantik bişeyler yapalım. Oturup sohbet edelim börtüden böcekten bahsedip romantizmin dibine dibine vuralım diye kalktım gittim alışveriş yaptım üstüne ramenimsi bir yemek yaptım. İsteyen önceki yazıyı okuyabilir.

Neyse işte; Bu geldi akşam 19:00 gibi, oturduk konuşuyoruz gelirken kahvede almış. Yemeği yedik. Ben bilgisayarıma takıldım o da televizyonda maç izlemeye , haber izlemeye devam etti. Sonra bi durdu bana baktı elbiselerine baktı birden kükredi "Allah belasını versin bu otellerin yaaa, hiç biri açılmadı her yer çamur şu üstümün başımın haline bak, o kadar paran var yapsana bi yol, döksene bi asfalt, ama yok bunlar bi de otel yöneticisi olacak ya, ille de bokunu çıkarıcaklar" dedi. Ben de "Hayatım daha oteller açılmadı ki neden öyle bişey yapılsın, maliyeti kurtarmaya çalışıyo adamlar". dedim ve o meşhur sürekli kullandığı "Diyosun" cümlesini kurdu yine.

Adama diyorum ki "Ya dokunmaaa"
"Diyosun"
"Yapmaaaa"
"Diyosun"
"Etmeeee"
"Diyosun"
"Sarılma yaa rahat değilim"
"Diyosun"
"Öpme yaaa, daha dişlerimi fırçalamadım"
"Diyosun"
"Ebenin amını diyorum ulannnnn"
"Diyo..."

Kafasına elimde duran telefonu atmamla "Diyosun" oldu "Söylüyosun"....
Gecenin bi köründe kalktık gittik yattık.
"Bak öyle öpme beni haa"
"Diyosun" ve öpmeye devam ediyo.
"Bak sarılma işte terliyorum gece"
"Diyosun" ve sarılmaya devam ediyo.
"Yarın plaja gidelim mi? hava çok süper"
"Diyosun"

Şüphelerim var... Herlafımın sonuna "Diyosun" diyo. Acaba literatüründe başka kelimeler yok mu diye düşünmeye başladım. Ama yok başka bi kelime çıkmıyo "Diyosun da diyosun" diyo başka bişey demiyo.

Bu böyle olmaz.
Değişmeli. Hem de acilen...

Not : Youtube ve Twitter kapandı. Sırf gizlemek için yapıldı. Sıra Facebookta... Sonra inşallah Bloggera gelmez sıra..


27 Mart 2014 Perşembe

Maviye iz süren!e Dair ( RameNinya yapılışı )


Öyle başlığa da yazdım adını ama Ben yaptığım için adını RameNinya koydum. Çünkü pek Ramene benzemedi... Aslında fazlasıyla benzedi de işte kendimi avutuyorum.
Maviye iz sürene sözüm vardı zaten onu da aradan çıkarayım dedim. Anlatıyorum.

Malzemeler : ( Eksik sayabilirim )

2 Adet domates
2 Adet Yeşil Biber
3 adet Kırmızı Biber
Yarım baş soğan
1 Paket Ankara Makarnası ( Spagetti olcak )
Tuz
Karabiber
Kırmızı Biber
Yağ
Bulyon ( Tavuk )
Domates Saçası

Yapılışı :

Önce Makarnayı bildiğimiz şekilde ocağa koyuyoruz. O yan tarafta pişedursun biz bu arada çorbasının yapılışına geçelim. Domatesi 2 adet yeşil biberi ve kırmızı biberi bi de soğanı küp küp doğruyoruz. Daha sonra genişçe bir tavaya 3 çorba kaşığı sıvı yağ koyup iyice kızmasını sağlıyoruz. hemen ardından salçayı ve Üzerine sırasıyla Soğanı, Biberleri ve Domatesi koyuyoruz. Kalan 1 tane kırmızı biberi de dikine kesiyoruz. Neyse işte hepsini bi güzel tavada öldürüyoruz, isterseniz kafasına da vurup bayıltadabilirsiniz , Neyse işte bu onları iyice öldürdükten sonra yan tarafta pişmekte olan makarnanın suyundan azcık azcık tavanın içine koyuyoruz. Bu sırada pişmiş olan makarnamızı süzüyoruz ama suyunu naap mıyoruz? çöpe atmıyoruz... başka bir tencereye alıyoruz o suyu ki kullanıcaz zaten...

Makarnaları da birbirine yapışmasın diye soğuk sudan geçiriyoruz.

Tavadakiler iyice öldükten sonra ve piştiğine emin olduktan sonra gerekli baharatları atıyoruz tuz karabiber nane falan filan. artık damak tadına göre nasıl isterseniz.

Hemen süzdüğümüz makarna suyunun içime tavayı boşaltıyoruız ve onun üstüne de makarnayı koyuyoruz. En sonunda hani en başta kestiğimiz kırmızı biberler var ya. Onları da şekil olsun diye üstüne koyuyoruz.

Sonra işte 5 - 6 dakika daha pişiriyoruz.

Servis Edilişi : Derin Çukur bir tabakta servis yapıyoruz. Çorbası için... Ben cips kasesi kullandım :D

Bitti.

Afiyet olsun :)

NOT : Eğer ben yapamam falan derseniz Migrosta alışveriş yaparken hazır Ramenler de var yani bi zahmet merak ediyorsanız onlardan da alabilirsiniz.

NOT 2 : Ha eğer bu makarnaya benzedi sebzeli makarna yaparım dersen o da sana kalmış... :)

Takip Ettiğimiz Bloglar



Deeptone yine bir mim yapmış. Bende katılayım dedim. Vatana millete hayırlı olur belki. Neyse başlıyorum


Simge : http://simgesimgesimge.blogspot.com.tr/ ( Çok tatlı bu kız yaaa )

Zompiring ve naslo : http://zompiring.blogspot.com.tr ( Bu şey gibi düşün , eskiden vampirdi ama sonra bi şekilde zombi gibi bişey oldu )

Maviye iz süren : http://bahargulce.blogspot.com.tr ( Mavinin tadı bambaşka )

MyReal : http://asliminho.blogspot.com.tr ( Aslında seyahat blogu dicem ama değil işteeee, Aslı bir numara )

Özlem : http://dondurmadelisi.blogspot.com.tr ( Çok Gıcık ama sempatik valla bak )

Ahu : http://ahukader.de ( Alamanyalardan da var bir kız yazıyo hep. Hem de çok samimi )

Deeptone : http://sadevederin.blogspot.com.tr ( Hayal dünyasının baş karakteri )

Cem : http://gereksiz-yazilar.blogspot.com.tr/ ( Sınırsız )

Hayat Erkeği : http://hayaterkegi.blogspot.com.tr ( Bu çocuğu çok sevdim çok açık yazıyo )

Mahmutun Güncesi : http://mahmutunguncesi.blogspot.com.tr ( Bence güzel )

Admin Panpa : http://adminpanpa.blogspot.com/ ( Hep takip ederim )

Şımarımtrak Çikolata : http://simarikcikolata.blogspot.com/ ( Yeni tanıdım ama süper bi zekası var, valla bak )

4 ( Geniş zamanlar Yok ) : http://geniszamanlaryok.blogspot.com/ ( Tadı bambaşka )

Anarşi : http://hayalikelimeler.blogspot.com.tr ( İsmine bakıpta aldanma )

Helene : http://boynun-diyorum.blogspot.com/ ( Bu mikemmel )

Polly : http://mutevelliheyeti.blogspot.com.tr/ ( Uzun süredir takipteyim )

Titania : http://titanianincoplugu.blogspot.com.tr ( Eski adı analjezik, Sonra Violetta en son titania oldu ama çok iyi yazıyooooo )

Bu liste baya bi uzar gider ...

Günde o kadar çok bloga girip yorum yapıyorum ki kendime hakim olamıyorum daha sonra.

Neyse yapanlarda yapsın :)

26 Mart 2014 Çarşamba

Orange Juice

Vodafone Freezonun Liseliler arası yarışmasını duyanınız var mı?
Yeni bir Işık doğuyor bence. Yeni sesler yeni renkler.
Paylaştığım resimdeki kişileri tanıyorum. Alanyadan katılıyorlar bu yarışmaya ve o kadar güzel bir ses olamaz bence.

Bu altılı Özel Bahçeşehir Alanya Fen/Anadolu Lisesinden katılıyorlar.

Oylarımıza Talipler...

Sevgiler




Oy vermek için sadece Facebook Kullanıcısı olmanız yeterlidir.

Oy vermek için adres

25 Mart 2014 Salı

Pretty Woman

Pretty woman filminin veda sahnesini hatırlıyor musun?
Julia Roberts Richard Gere’e “Beni her şeyinle sev” der.
Richard da “Her şeyinle mi?” diye sorar
Julia “Evet Her şeyimle” der
Richard “Peki sen beni her şeyimle sevebilir miydin?” diye sorar
Julia “Her şeyinle mi?” der
Richard “Evet her şeyimle” diye cevap verir.
Julia Şöyle bi bakar..

O bakışı hatırladın mı?


Ve der ki…

Hatırlayan?

Bu acıyı Hakedecek ne yaptım ben.

Sabah kalktım, Duşumu aldım, kıyafetlerimi giydim, her insan gibi normal bi şekilde sporuma gittim.

Bir eczanenin önünden geçerken "Çam ağda 5 TL , Sir ağda 5 TL" diye ilan gördüm. Aaaa ucuzmuş baya bi alıp deneyeyim de dedim bi kere ve gittim Eczacıdan ağdayı bi güzel aldım. Üzerindeki talimatlara göre ağdayı ısıttım Reçine kıvamına getirdim. Amacım tamamen omzumda çimen gibi alakasız olan kılları temizlemekti. 

Önce ağdayı güzelce bi sürdüm. Hatta birazda abartıp bol keseden koydum ki tamamen çeksin kalmasın orda diye. Zaten üç beş tane var niye alıyosam diye hiç düşünmedim. Neyse ağdayı sürdüm , ağda bezini üzerine koydum, kullanım talimatında ters yöne doğru çekin yazıyodu , ben de bezi o yöne doğru çektim. Hay çekmez olaydım... 
Bu ağda fikrini aklıma getireni...
Hemen kızardı, sonra morardı.. Renkten renge de girdi. Korktum birazda. Yok bana göre değil ben tüy dökücü kullanırım diye kalktım duşa girdim.
Yapış yapış çıkmıyo. Suyun seviyesini en yükseğe çıkardım ki sonuçta sıcak suda gevşeyen bi madde çeker çeker çıkarırım diye düşündüm. Ama öyle olmadı.. Çektiğimde elime geliyo bu sefer elimden çıkmıyo bu lanet şey. omzumu bi türlü temizleyemedim. 

Amaaann Scwartkopf benden mi çıktı sanki? Ne diye bulaşırsın ki böyle işlere...

Şimdi kendimi yabani insanların kazanında kaynamaya tutulmuş ama tam pişmemiş kıvamda evde oturuyorum. Soruyorum size Ne yapabilirim?

Trafik

-          Ovv! Sıçtık… Bi kilometre kuyruk var.
-          Ya bırak.. Yüz metre ya var ya yok.
-          Neyse. Nerden baksan bi saat bekleriz burada. Muhabbet edek bari. Sabri benim adım.
-          Melih.
-          Ne iş yapıyon Melih abi?
-          Nerden abin oluyorum senin?
-          Samimiyet şeyetsin diye şeyettiydim…
-          Şeyetme!..
-          Taam.. ne iş yapıyon?
-          İş adamıyım.
-          Ovvv… Kılasmış valla. Sana da böylesi yakışır ama ha…
-          Niye?
-          Baksana abi… Tren vagonu gibi araba… Sen almıycan da biz mi alıcaz böyle canavarları?
-          Sen ne iş yapıyosun?
-          Eskiciyim.
-          Hııı…
-          Ne oldu abi? Burun kıvırdın… Janjanlı isim koyup antikacıyım desem hemen ilgilenirdin he mi?
-          Naalakası var canım?
-          Yo yo öyle… Bizim alabildiğimiz anca Murat 131 işte. Napıcaksın…
-         
-          Eskiciyim diyince muhabbet birden kesildi. Vay anasını be! Nasreddin hoca boşuna dememiş “Ye kürküm ye” diye.
-          Haydaaa! Sanki muhabbeti ben başlatmışım gibi…Ben baştan beri konuşmak istemedim ki zaten.
-          Neyse abi; ben anladım annıycağımı… alışkınım zaten ben hor görülmeye. Takma kafanı.
-          Tööbe tööbe…
-         
-         
-          Kaç basıyo bu?
-          Efendim?
-          Kaç basıyo makine?
-          300.
-          Hadi canım. Kadranda görünendir o. O kadar basmaz.
-          Yarışalım istersen?
-          Haaah! Dalganı da geç…
-          Niye ki? Senin ki kaç basıyo?
-          Köklersen 80.
-          Benimki beş saniyede çıkıyo 80’e.
-          Mınıskym emi! Senin de, arabanın da…
-          Küfürlü konuşma!
-          Konuşursam naaparsın? Arabanın bagajına mı kitlersin? Ne de olsa yarım dönüm bagaj var. Sikseler kimse bulamaz oraya kitlesen.
-          Ya git, saçmalama…
-          İşine gelmeyince hemen saçmalama di mi?
-          Tamam. Keselim muhabbeti. Bak zaten kuyruk ilerlemeye başladı. Bin arabana da devam et. Bekleme yapma.
-          Taam, bineriz..
-          E hadi gitsene…
-          Haydaaa! Yol açıldı, sikindirik bi hurda yüzünden gidemiyoruz.
-          Hakaret etme! Konuşacağına bi el at da yolu açalım. Milletin işi görülsün.
-          Ben de bel fıtığı var. Araba maraba itemem.
-          Aman itme… Yoksa işe yararsın. Acep ömrün boyunca yaralı parmağa işedin mi derman için?
-          Polemiğe giremem seninle…
-          Polemiğe girme, arabayı itme… Sen öölecene otur orda emi? Aha geldi zaten vatandaş yardıma. Amını siktiğimin burjuvası seni!
-          Ağır konuşuyosun.
-          Ağır da kafa korum aynı zaman da! Koyuyum mu anının ortasına bi tane?
-          Git be terbiyesiz adam! Ben senin seviyene inemem.
-          Ben seninkine çıkarım istersen? Kriko var…
-          Tamam canım… Yürü işte. Çalıştı senin külüstür.
-          Sen o külüstüre kurban ol tempra götlü herif.

-          Cıx cıx cıx…

24 Mart 2014 Pazartesi

Pencere Dedikodusu

Fırına gidip Poğaca almaktaki tek amacım sadece ve sadece kahvaltı yapabilmekti bi an önce çünkü arkadaşımın evine gidip yazlık elbiselerimi alıp kışlık olanları bırakmaktı.

Ama öyle olmadı... Yan tarafıma bi kaç hafta önce alman bir yeni evlenmiş karı koca taşındı. Kızı tanıyorum zaten eski çalıştığım otelde aynı Ofisi paylaşıyorduk. Gıcık mı gıcık bi kız işte. Alman bi de... Ama bugün o Alman kızı daha bi sevdim.

Bunların oturduğu dairenin balkonunu benim pencereden net olarak görüyorsun. O kadar net görüyorsun ki 5. kattan pencere dedikoduları bile yapılabilir. Ki bizde Salina ile öyle yaptık. Dedikodu yaptık.

- Salina geçen gelen senin annendi değil mi? Neden beni hatırlamadı ki o?
- Ne bileyim ben inya, hatırlamıyorsa bu benim sorunum değil.
- Çok gıcıksın yalnız söyleyeyim
- Ah biliyorum. Çay demledim içer misin?
- Evet içerim tabiki bi de soruyo musun?

Benim yatak odasının penceresinden kupamı uzattım. İki dakika sonra çayım elime geldi. Beşinci kattan pencere dedikodusu yapmaya devam ettik.

- Filiz hala Gold İslandda çalışıyormuş. Ne kadar gıcık oldum yaaa.. Müdür hakkında o kadar attı tuttu ama sonra devam etti. işi biliyo valla.
- Valla öyle. Biliyosun ben senden önce bıraktım. Veteriner olduğum için burda başladım. İşimi seviyorum, Baaaak bu da kedimiz.
- Gözleri kör değil mi onun? Sabah balkondan benim yatağıma geldi o kedi.
- Oha ciddi misin?
- Valla ciddiyim. Bi baktım pencerenin yanında bi kedi. Çokta güzeldi. Sahiplenmek istedim ama şimdi Güneyle anlaşamazlar zaten...
- Güney?
- Benim Husky yaa..
- Sen evde köpek mi besliyosun?
- Yok koyun besliyorum postunu söktüm.. Ne diyosun Salina, heralde besliyorum.
- Zor olmuyor mu?
- Bunu sen mi söylüyorsun bana? Veteriner olan sensin ben değilim. Benim bildiğim yürüyüşler sırasında kakasını yaparsa diye yanında poşet götür mantığı.
- Hahahahaha o da iyi yaa..
- Ama allahtan güney farketmedi senin pisiyi. Durduramazdım valla.
- Bakimmm nasıl bişey.
- Gri Husky işte. Daha yavru ama. Dur çağırayım gelsin gör.

Güneyyy kızımmm gel babana oyyy güneyyy gel! Gel lan buraya hayvan...

( Güney koştura koştura geldi yanıma Pencereden kafasını uzattım)

Baaaakk gördün müüü...
- Ay çok şeker bu yaaaa
- Heralde ne sandıııınnn..


23 Mart 2014 Pazar

Durumlar

1 - İstanbulda Taksimde Otherside Klüpteyken Costa Ricalı bi arkadaşım tatile gelmişti. Ben de onu Götürmüştüm. O zamanlar daha haziran mıydı neydi. Yılı hatırlamıyorum... Bi de kocaman bi gemi gelmişti, hepsi de Otherside a dolmuştu. Süperdi süperdi de... Arkadaşım Ramon'un facebooktan dakikalar önce Anemi olduğunu öğrendim. Fotolar falan çekmiş, ben hayata tutunabiliyorum diye. Allah acil şifa versin sana.

2 - Şu anda villy villy yaba villy yaba yaba şarkısını dinliyorum. İstanbula ilk gittiğim günlerde Eminönünden Bebeğe kadar yürümek gibi bi heyecana kapılmıştım. Ne günlerdi beee!

3 - 15 mayıs tarihini aklımızda tutalım. Adreslerinizi isticem Süper bişey olacak. Okumayı sevenler için.

4 - Çarşamba günü Antalya - Konyaaltında işe başlıyorum.

5 - Şu dolandırıldığım parayı alamadım hala.. Dava açmayı düşünüyorum siz ne dersiniz?

22 Mart 2014 Cumartesi

Seçim savaşı

"Sinyal versene lan sığır" dedi önünde geçmekte olan beyaz doblo bi arabaya, motorsikletli birisi. Doblo sağa dönerken sinyal vermemişti ve yüzde yüz haklıydı bence.

Bizde o anda bi kafede oturmuş eski arkadaşlarla eski günlerimizi yad ediyoruz. Eski çalıştığımız yerden alamadığımız maaşlarımızı konuşuyoruz ve arkamızdan yapılan bi tek hırsızlığıız kalsaydı bari onu da mı söylemişler diye de dillendiriyoruz kendi aramızda. Kellerin siyasal açıdan baya bi bilgili olduğu bir dönemde "Bu sene Alanyada seçimi kim kazanır" sorusu gelince kesintisiz "AKP kesin alamaz" dedi. Niye diye sormaya cesaret edemedim çünkü siyaset bana göre değil. Ben siyasetten sadece seçim zamanı yapılan "Odun, Kömür" yardımından ileriye gidemediğini düşünüyorum. Manifestolarını okur onlara göre de oy veririm.

Hataylı olan Sinem de. Suriyelilere verilen haklardan bahsetmeye başladı. Hataya giren Suriyelilerin nasıl yağma yaptıklarından, kimlere satırlarla saldırdıklarından, marketlere girip herşeyi beş kuruş ödemeden alıp " Tayyip size ödesin ondan al" diyişlerini bile anlattı. Bense ağzım açık dinledim. Sonra suriyelilere bir de hak tanınmış. Türk birisiyle evlenirsen sana otuzbin lira , ev ve arsa veriyormuş devlet babacığımız. Bense "Ay ben gidip evlenirim ki sorun yok yani" diyorum. Hem salak nereye gidip evleniyosun halla hallaaaa otur oturduğun yerde.

Konu özgürlük kısıtlanmasına geldi ve verdi veriştirdi Keller. Yanımıza Kellerin tanıdığı bir kişi daha geldi. Adını bilmiyorum ama biz aynı otelde çalışırken bizim servis şoförümüzmüş. Maaşını alamayınca o da servis minibüsünü satmış. Oh ne güzel yapmış. Ben bilgisayarları satmayı düşünüyordum açıkçası.Bunun oy kullanma yöntemi de bana ilginç geldi. Oy pusulasını alıyormuş, Hepsine evet basıyormuş,Altına da öptüm sizi şekerler yazıyormuş... O oy zaten boşa gitti de.. Neyse!

Konu nihayet bana döndü de. Millet benim hakkımda konuşmaya başladı. Yok kesin MHP ye vericek, AKP ye vermezsin sen. İkisine de vermiyosan CHP ye de verebilirsin sorun yok. Yaklaşık iki saat bunların dırdırlarını dinledim. Sonra dedim ki;

"Abi ben bu sene oy kullanamıyorum, seçmen listelerinde ismim yok, listeler açıklandığında ben askerdeydim"

Dannn...

21 Mart 2014 Cuma

ABİM VE TÜP BEBEK BEN

Dün gece , bak gece diyorum dikkat ettiysen , bi kilo dondurma yedim. Şimdi soranlar olursa neden BİR kilo dondurmayı gecenin köründe yediğimi söyleyeyim ben. Aşerdim yani napim halla halla canım yok mu benim. :)

Büyük abim evlendi. Yani evleneli 2 sene falan oluyo. Kız annemin köyündenmiş. Ama böyle minyon tipli azcık şişko ve herşeyime karışan bi tip. Annem de pek bi sevdi nasıl olduysa. Gelinim diyo başka bişey demiyo. Ben de bi türlü yenge demiyorum, diyemiyorum napim yani. Ya ondan bahsederken ismini söylüyorum ya da onunla beraber kahve falan içeceksem hiç ismini söyleme gereği duymadan veya yenge falan demeden direk mevzuya dalıyorum. 

"Bi kahve de bana versene" den öteye geçemiyorum napim yani. Dayıma ( Büyük dayım ) bile ben ismiyle seslenirken sonradan gelme bu kişiye yenge falan demem yani. Hoş annemle ablamlar baya bi uğraştılar ama çıkmıyo işte napim yani. Evet bildiniz Bir öküz yazıyor şu an.

Neyse konu şu an ona  yenge neden demiyorum da ismiyle sesleniyorum konusu değil.

Abimle nam-ı diğer yengem çocuk yapmaya karar vermişler. Ama abimin iktidarsızlığı ve yengemin rahminde gelişen bazı hücreler buna izin vermiyormuş. Büyük ablamla dedikodusunu yaptık. 

- İnya abin çocuk yapacakmış.
- Abla nasıl yani abim mi yapacakmış? E peki karısı bu duruma ne diyo? Abim doğurabilecek mi?
- Zaten yengen doğuracak salak! Abini karıştırma.
- Heheheheh amca olcam yani.
- Evet ama tüp bebek yapcaklarmış.
- Oha! hangisinde sorun var ki?
- Sanırım ikisinde de. Ama ikinci çocuk olmayacakmış.
- aaa nasıl yani? Hem ikinci çocuk neden olmuyo ki?
- Doktor söylemiş. Abin de iktidar sorunu varmış. İkinci çocukta da sakat doğma olasılığı yüksekmiş.
- E o zaman tüp bebek en iyisi. Peki tüpe mi bağlıcaklar çocuğu ki?
- Heee evet doğalgaz faturasını da sana ödeticez.
- Aman beee... Ciddi bi soru sordum.
- Yok daha neler. Seni tüğle büyütmedim ben!
- Abla yoksa ben de mi tüp bebeğim?
- Evet sen de. Tüp bebeksin. Hatta o zamanlar aygaz falan yeni yeni çıkıyodu sana sponsor olmuştu.
- Aman yaaa.. Ohaaa bi dakka . O zamanlar tüp bebek mi vardı yaa?
- Vardı tabi olm. 
- Abla yeme beni. 28 yıl öncesinden bahsediyoruz.
- Vardı olm işte. Annem sana kanada da hamile kaldı. Sen aslında kanada da doğacaktın ama kimlik yüzünden izin verilmedi.
- Aman be abla yaaa. Şurda daha yeni geldim askerden ne bu şiddet bu hikaye. Azcık yavaş üstüme gelin yaa.
- Ama öyle.
- Neyse konu şu an abinler.
- Evet ama bunu sonra konuşcaz. 
- Tamam beee sana da malzeme vermeye gelmiyo. Sen şimdi bunu da yazarsın.
- Yazarık tabi. Fırk Fırk ( Burda gözlerimden yaşlar dökülüyo sanki çok büyük sorunmuş gibi )
- Ağlama be!
- Ağlamıyorum ben. 
- Tamam. İşte yengende de rahim kanseri başlayabilirmiş birinci doğumdan sonra Yumurtalıkları alınacak.
- Fırk Fırk ( Ağlıyorum ) Ohaaaaaa aynı sende olduğu gibi yani. Olsun yaa birinci çocuk doğsun da. 

Ablamdan ben tüp bebek olduğumu öğrendim. Ne saçma dimi? 28 yıl sonra... Ben Tüüp bebekmişim. Ohaa yaaa.. Beni çingeneler getirdi sanıyodum ben...

20 Mart 2014 Perşembe

Kocaya Kaçmak

Küçük ablam evden kocaya kaçtığında hiçbirşey anlamamıştım. Daha üniversite yeni bitmiş ben annemin evine geçmişim kendi sorunlarım varken bi de küçük ablamın evden kocaya kaçmasına anlam veremedim.

Bi gün eve telefon geldi. Her zamanki gibi ablamın işe gider gibi gitmesi ve akşamına evi Antalyadan araması. Telefonu ben açtım. Arayan ablamdı.

- İnya ben kocaya kaçtım!
- Abla kocaya falan kaçma bence , hazır antalyadasın tatilini yap gel. Burda da ister o enişte diyeceğim adam olur biter.
- Olm vermezler beni.
- Ay abla yaaa kim vermiyo seni? Naapıcak turşunu mu kurcak annem? Yaş olmuş 25.
- Bilmiyo musun olm Ablama neler yaptığını annemin.
- Aman beee.. Sen tatil yapıyormuş gibi yap orda işte. Haftasonunu geçir sonra gel. Ben ikna ederim.
- Sanmıyorum. Dediğin olsun.

Ben böyle dedim ama, annemi ikna etmek biraz zor. Kızlarına aşırı düşkündür. Annem yanıma sessizce geldi, sanki ben telefonda FBI'la gizli kapaklı işler çeviriyormuşum gibi dinlemeye başladı.

- Arayan bankaymış - dedim.

İnanmadı. İnanmak istemedi. Kötü bişeyler olduğu belliydi. Serap Ezgüyü açıp izlemeye başladı. Bir kız kocaya kaçmış onu anlatıyordu. Annesi feryat içinde , kızımı zorla kaçırdılar, ona sahip oldular ben kızımı isterim de kızımı isterim diyerek bağırıp çağırmaya devam etti televizyondaki kadın.

Sessizce annemin yanına yaklaştım. Kumandayı alıp televizyonun sesini kıstım.

- Anne , Ablam Antalyada şu an.
- Ne antalyası olm, şu an işte değil mi?
- Yok anne yeni enişte geliyo, onunla tatile gitmiş.
- Yeni enişte mi? Kim lan bu?
- Valla anne ben de tanımıyorum. Ama sen vermezsin diye ben önceden bi kaçayım demiş.

Annem yerinden kalktığı gibi büyük ablamı aradı. Hep zorda kaldığında büyük ablamı arardı annem. Bunda da aynısını yaptı. Ablam büyük bir dedektif edasıyla bi kaç saat sonra anneme telefon ettiğinde Kaçtığına zorlada olsa inandı.

Sonra annem küçük ablama sırf kaçtı diye, sırf gelenek olsun diye Trip atmaya başladı. Ablam telefonda zırıl zırıl ağlamaya devam etti, annem diğer yanda ağlamaya devam etti. Ama barışmaya bi türlü yanaşmadılar. En sonunda iki hafta sonra ablam eve geldi. Ertesi günde istemeye geldiler. Kapının önüne geçip "hooopp bilader burdan kız almak kolay değil" diyerek önünü kesip yüzlüğü kapmıştım. Sonra ablamın bohçasına oturdum vermedim, ondan da bi yüzlük geldi, ablamın ayakkabısını saklamıştım vermek için bi yüzlük daha aldım, ablamın odasını kilitleyip anahtarı sobaya atmıştım ondanda bi yüzlük almıştım.

Evlendiler. Şimdi boşandılar.

İkilik Mim

Bu saatte Deepin mimini cevaplayayım dedim. Niye bu saat ben de bilmiyorum ama antibiyotikin saatini beklediğim gerçeğini gözardı etmek istemiyorum. Biliyorsunuz ki dişim şişti ve felaket şekilde de ağrımaya devam ediyor. Ben de bunu fırsat bilip bu mimi cevaplayayım dedim.

Birinci Mim ( 3 soru Mimi )

1. Neden "blog adın" ?


Neden "insanyavrusu". Aslında bu soruyu bana çok kişi sordu. Neden insanyavrusunu seçtin diye. Bense onlara sadece şu yanıtı verdim "Hepimiz birer insan yavrusu değil miyiz?".

Aslında ben tam bi insanyavrusuyum. O kadar çok spesifik ve geridönüşümlü olarak düşünüyorum ki Kıçı kırık polyyanna bile benim yanımda halt etmiş.

2. Hayat felsefeni belirleyen söz nedir?

"Doğduktan sonra öleceğimizi biliyorsak, yarınımız yokmuş gibi, Ne diyem ne diyem "Carpe Diem""

Haksızda sayılmam. Biz insanyavruları yarınlarımız yokmuş gibi yaşamalıyız ki ( Tabi maddi konularda biraz tedarikli olmak lazım kefen parası vs gibi işler ) bugünden zevk alıp dünden ibret alalım değil mi ama?

3. Kendimle ilgili 3'ü doğru 4 şey nedir? (hangisi yalan, okuyan buluyor)

a - Gastromomi bölümünü bitirdim
b - Üniversite de Krepten kaldım
c - Üniversite hocamın kafasına çatal attım
d - Askerden çürük alarak yırttım


İkinci Mim ( ÇALIKUŞU MİMİ )

İlk anılarımız nelerdir? Hangi yaşa kadar inebiliyoruz?


Dört yaşındayken üç tekerlekli bisikletim vardı. Yokuş aşşağıya küçük ablam sıkı sıkı tutarak hızlı hızlı beni itiyordu. Sonra düştüm heralde hatırlamıyorum.

Kilisede 2. sınıfken Sırf annem okul harçlığı vermedi diye okula gitmemiştim. Gidip parkta bi arkadaşımı kandırıp beslenme çantamızdakileri yemiştik. Sonra tabi annem benibi güzel dövmüştü.

Büyük ablama görücü geldiğinde evde kahvaltı yapıyorduk. Büyük bir masanın üzerinde Sini ( bilmeyen olursa büyük tepsi gibi bişey ) ve içinde nerdeyse bir orduya yetecek kadar kahvaltılık malzemeyle yan komşu üst komşu aşşağı mahalle yukarı mahalle bizdeydi. Ablam görücülerin geldiğini haber aldığında hiçbişey demeden siniyi önümüzden almış ve hepsini "Hadi çıkın gidin yaa başka zaman bizde toplanırsınız" diiyerek milleti kovmuştu. Annem de orda ufak bi şok geçirmişti. Sonra Görücüler bi geldi bu gidenler kadar vardı. Ablam kaldırdığı siniyi tekrar getirmek zorunda kaldı. Beraber kahvaltımızı yaptık. Sonra ablamı alamadan gittiler. Annem vermedi. 2 Hafta boyunca da evde çikolata ve şekerden geçilmedi. Benim elimde olsaydı tabi şimdi ablamı vermek, ben direkt olarak 2 haftayı bırak 2 sene kapıda ağlatırdım o herifi.

Mimlemek istediklerim 

Valla dipçim hepsini mimlemişsin sen... Bana adam bırakmamışsın. Bloggerın acun ılıcalısı mısın nesin? :)

Aaaa dur Tatlı Kedi Quen var ben de onu mimlerim.

19 Mart 2014 Çarşamba

Diş Ağrısı

Yan yattığımızda Ayaklarımızdaki kan dolaşımı beynimize kadar ilerleyebiliyormuş. Ki bu durumda uyurken ağrıyan dişin daha fazla ağrımasının nedeni kanın hızlı bir şekilde pompalaması oluyormuş. Yani anlayacağın vücut senden intikamını almaya bu şekilde devam ediyor, veya tam tersi şekilde vücudun alt bölümlerinde birikmiş fazla kanı sen sırf rüya göresin diye belli semptomları beyinin rüya köşesine göndermesi adı da bu oluyor. Ama ağrıyan dişin üzerinden geçemezse seni uyandırıyor. Teknik olarak bilgisi bu.

Erzurumdan döndükten sonra bana tek hatıra kalan bu diş ağrısı oldu ki Bir balon edasıyla hergeçen gün şişmeye apse yapmaya devam ediyor. 

Doktora git diyenler olacak fekat doktora gidince de ne olacak ki?

- Dişin apse yapmış Antibiyotik yazıyorum sana. ( Bunu biliyoruz sürekli olan bişey zaten )
- Kanallar çatlamış. ( E bunu da bilmeyen yok zaten, ağzımı lavabo gibi açınca kabak gibi ortaya çıkıyo )
- Fort ağzrıkesici kullanma. ( Oldu canım, başka bişey var mı? Parol dediğin ağrı kesici bi boka yaramıyo )
- Dişine sakın alkol, kolonya vs gibi şeyler koyma ( Bunu Biliyoruz , Deneyimledim bizzat bi boka yaramıyo )
- Ağrı kesici ile dişine sakın pompa yapma. ( Aaaa ben bunu da biliyodum, Şey oluyo dimi tahriş oluyo, kimyasal sonuçta )
- Soğuk su ile gargara yap, içine tuz ve sirke de koy. ( Bak bu oldu ama yemek yapıcam ben onlarla )
- Dişinol kullanmamaya dikkat et. ( Evet zamanında kullandım şimdi sinir diye bişey kalmadı )

Dişim ağrıyo dişim. Apse yaptı. Balon gibi şişti. İçine binip gezilecek kıvama geldi. Helyumu bas, sonra uç

Yeter

Sende beni sevecek , 
bana sadık kalacak , 
her gün bana yeniden aşık olacak göt var , 
ne de benim seni bekleyecek zamanım.
Gelmişini geçmişini siktiklerim, 
insanların duygularıyla oynamayın.

18 Mart 2014 Salı

Ölümüm üzerine

Buzdolabındaki 4 yumurtayla ne yapabilirim dedim. Evde hiçbirşey yokken sadece omlet yapılır diyerek işe koyuldum. Kırdım, çırptım, tuzu biberi ekledim, kızarttım ve yedim. Şimdi yazabilirim.

Oturdum boş boş işsiz işsiz kendi ölümüm üzerine düşünmeye başladım. Önce güzelce bi ölüm seçmeliyim kendime. 

1 - Trafik kazası : Yok bu olmaz. Tamam acısız oluyo belki ama ya ölmezsem? Alanyadaki şoförleri de hesaba katarsam onlar adam öldürmekten değil yaralamaktan çok iyi anlıyorlar. Oldu biliyorum çünkü.

2 - Kazan : Gün yüzü görmemiş yabani insanların yemeği olarak ölmeyi istemek, elbette bu çok can alıcı bi nokta değil. Acı çekerim orası kesin. O yüzden hiç acı çekerek yahni olmaya niyetim yok, hem ben de protein ve tuz azlığı var bi boka yaramam.

3 - Açlık : Bu konuda hem fikir olalım şimdi. Bir insan en fazla 45 gün açlığa 1 hafta susuzluğa dayanırken aç aç ölmenin de alemi yok. Zaten kriz almış başını gitmiş ekonomi bi türlü patlamıyo gerek yok böyle bi ölüme.

Ben böyle böyle biraz daha düşündüm ama kendimi öldüremedim bi şekilde. Oldu ki öldüm diyelim. Arkamdan konuşulanların hatti hesabı kesilmez.

- Aaaaa ölmüş mü? Allah belasını verdi sonunda. 
- Ruhuna fatiha falan okumayalım hiç iyi bi insan değildi bence.
- Mezarına siyanür dökelim de canlanırsa falan mazallah. Dünya bi pislikten kurtulmuş olur.
- Mezarına Isırgan otu dikelim.
- Çelengi mavi kurdeleli olsun.

Eleman bi yandan ağlar , Müdür her zaman ki gibi yine salya sümüktür ben evsizler gibi kimin mezarına gömüleceğimi beklerim. Ama allahtan vasiyetimdir benim "Meşe odunlarının arasında yakılma" seramonisini istiyorum ben. Hem üşüyenlerde ısınır. Ne yani halla halla. Hatta Akdeniz sahillerinde Yaksınlar beni. Kırk sahilde kırk parçam olsun ama ellerimi yakmasınların. Bileklerimden kessinler o şekilde küllerimin koyulduğu kavanoza koysunlar.

Bütün vucudumun 40 sahil şeridinde yakılmasını istiyorum.

Duyurulur...

17 Mart 2014 Pazartesi

Senaryo denemesi

--Hislerini anlıyorum ama beni iyi dinle çünkü ikinci kez tekrarlamıycam. Yeniden biriyle çıkmaya çok hevesli değilim. İkimizinde bildiği gibi çıktığım bütün erkekler beni aldattı

-- Ben hariç çünkü bildiğin gibi biz...

-- Kapa çeneni... İkimizin bildiği bişeyler yapamazsam işyerindeki penis kafalıların diline düşüp yine başladığım noktaya dönerim.  Üstelik duruma bakılırsa gözümün önündeki tek erkek sensin. Ki bu kişi bazen tesadüfen lanet kaltaklar tarafından lanetlenmiş.

-- Lanet kaltak deme...

--Kim seni 7 ay önce ortada bırakıp altı yıl lanet bi pislikmiş gibi davrandı.

-- altı yıl dört ay...

-- İşteee... sana cinsel ilişki gerekiyor...

-- Tamam haklısın

-- Hemde feci şekilde.

-- Tamam anladım.

-- Ve böyle şeyleri düşüneceğine testislerini boşaltma gerçeğine odaklanmalısın. Hem de acilen hepsi bu. Düşünmen gereken sadece bu. Hem de herşey bu..

-- ben sadece hiçbir şeyi riske etmek istemiyorum.


-- hey bak, bazen bişeydir, bazen anlam doludur, bazen yüzün okşanmasıdır ve parmakların birbirine dolanmasıdır. Veya kulağa fısıldanan küçük sırlardır. Ve bazen de sadece sextir. Testislerini boşaltmak ve sonrasında uyuya kalmaktır. Seninle yapacağımız şey bu çünkü arkadaşlar bugünler içindir. 

Pazar Kahvaltımız Hikayesi

Eleman ve onun kardeşiyle  kalktık gittik sabahın köründe Pazar olmasını değerlendirelim de bi yerlerde kahvaltı yapalım dedik Tepe mahallesindeki daha önce gittiğimiz Fatma Ablanın yerinde. Gittik ama büyük bir hüsranla kapalı olduğunu gördük. Geri vites alarak “Hadi kızılalana gidelim” dedik. Açık büfe kızılalandaki Parkormana gittik. Milletin elit davranıcam ben tavırlarının arasında kahvaltımızı aldık sessiz sedasız. Elemanın dediğine göre yağmaladık. Hoş benim yağmalamam karşımda oturan 3 kişilik ailenin 9 kişilik yemek yemesi ile eş değildi ama olsun. Utanmadan bi de karşındaki masaya mı baktın deme. Baktım tabi. Bi tane sübyan sürekli büfeye gidiyor elinde üç beş tabakla geri dönüyorsa kusura bakmayın ama dibine de düşerim.

Gelen çayın soğukluğundan başka bir şey hatırlamak istemiyorum açıkçası. İçine buz atsan aysti olur ya onun gibi bir şeydi ama azcık sıcak. Yok yaa sıcak bile değildi. Bildiğin ılık bebe banyo suyu gibi bişeydi. Azcık şeker, al sana şerbet.

Biz böyle kendi aramızda sağa sola laf atarak kahvaltımızı yaptık. Ben o kadar yavaş yiyorum ki elime bıçak bile değmiyor. Çatalla yavaş yavaş tin tin yiyorum ama bu ikisi daha önce hiç kahvaltı yapmamış gibi o kadar hızlı ve bıçak kullanarak yiyorlar ki dişimin ağrısı bi an aklıma geliyor. Ben yavaş yavaş önümdeki mütevazi bi şekilde ağzına kadar tıka basa doldurduğum üç günlük kahvaltımı yaptım, eleman ve kardeşiyse bildiğin 3 haftalık kahvaltısını bi anda yapmanın mutluluğla kalktık. İş hesap ödemeye gelince “Valla bu yaptığımıza 200 TL bile ödesek az değil” desekte, 64 TL ödeyip çıktık.

Biraz gezelim dedik. Keçiden başka bişey göremedik. Keçileri biraz otla besledik ve iki el atış yapalım diye Elemanın beylik tabancasını çıkarıp orta yerde üç el ateş etmesiyle kendime geldim. Ağzını yüzünü kırdığımın çocuğu ortalık yerde ateş etmeye başlayınca “Daha sakin yerde yapalım şunu millet piknik yapmaya gelmiş, rahatsız etmeyelim” diyince, askerden dönen benim içimdeki polyannanın değişmediğinin farkına da vardım. Kalktık gittik arabaya. Alanyayı en üstten gören bi yere geçtik. Sessiz sedasız arabanın içinde biraz şekerleme yapalım dedik. Bir saat uyuduk uyumadık yanımıza bir araba daha geldi. Küçük kaplumbağa gibi bişeydi. Markasını bilmiyorum. Arabadan inenleri sayıyorum, Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz. Tam tamına sekiz kişi indi o göt kadar arabadan. Hayır arabanın bağajını da saysan en fazla alacağı altı kişidir bence. Hadi diyelim ön iki koltuğa güç bela üç kişi yerleştirdin ama kalan beş kişiyi arka koltuğa yerleştirmek için kombinasyon teorisine ihtiyaç var. Bi de dört kız dört erkek bunlar.

Erkeklerden birisi içtiği bira şişesini ordaki çam ağaçlarından bi tanesine asarken ben de “Hayvana bak yaaa mundar etti ağacı” diyip belediyeyi aradım. Belediyenin ne dediğini söyle(ye)meyeceğim burada. Kessinler sanane gibisinden bişeydi anla artık. Ben ki yeşili sevip yerlere izmarit atmayıp cebime dolduran bi adamım. Neyse adama geri dönelim. Bira şişesini astı karşısına geçti en eski taaaa dedelerimiz zamanından çıkma bir tane tabancaya benzeyen bir kurusıkı tabancayla ateş etmeye başladılar. Çıkan sesin sesi hiç te öyle dıkşııııııınnnn diye çıkmıyo söyleyeyim, yeşilçamda bizi yiyolar fazlasıyla. 8 kişi ardı ardına birer el ateş ettiler ama hiç biri vuramadı. Vuramayıncada bişeyler söyleyip arabaya atlayıp gittiler.


Bizde peşlerinden kalkıp eve geldik.

14 Mart 2014 Cuma

LINE İLE ÖZGÜRCE KONUŞUN

LINE’da kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor!
Yoğun iş temposu, şehirleşme ve hızlanan yaşam bizleri dijital dünyada sosyalleşmeye yöneltiyor. Bu alanda bilindik sosyal medya kanallarının yanı sıra ücretsiz mesajlaşma, ücretsiz sesli ve görüntülü arama gibi birçok hizmeti bir arada sunan mobil mesajlaşma platformları da öne çıkıyor. Aile bireylerinden arkadaşlara kadar hayatımızdaki herkesle her an paylaşımda bulunduğumuz bu platformlarda kullanıcıların dikkat ettiği en önemli özelliklerden biri de güvenlik sistemleri. Bu anlamda rakiplerinden ayrılan LINE’da kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor. LINE’ın iç denetim yönetimi alanında üç uluslararası sertifikaya (SOC2, SOC3 ve SysTrust) sahip olan ilk mobil mesajlaşma uygulaması olması da güvenlik standartlarına verdikleri önemin bir kanıtı niteliğinde.
Telefon Numaranızı Gizli Tutun
LINE’da kendinize özel bir ID belirleyerek telefon numaranızı kimselere vermeden iletişim kurabilirsiniz. Sizi LINE ID’nizi kullanarak ekleyen kişiler telefon numaranızı göremezler. LINE ID’nizi belirlemek için Diğer/Daha Fazlası > Ayarlar > Profil menüsünü kullanabilirsiniz.
Telefon numaranıza sahip kişilerin LINE arkadaşları listesine otomatik olarak eklenmek istemiyorsanız “Başkalarının Eklemesine İzin Ver” seçeneğini kapatabilirsiniz. Böylece sizi sadece LINE ID’nizi paylaştığınız kişiler ekleyebilir.

Tanımadığınız Kişilerin Sizi Rahatsız Etmesine Engel Olun
Anlık mesajlaşma uygulamaları kullananların korkulu rüyalarından birisi de yanlışlıkla alakasız bir mesajlaşma grubuna eklenmektir. LINE’da tanımadığınız kişilerin bulunduğu bir grup sohbetine davet edildiğinizde grupta bulunan kişiler telefon numaranızı göremiyor.
Tanımadığınız bir kişi size mesaj attığında LINE otomatik olarak  “Ekle”, “Engelle” ve “Şikâyet et” seçeneklerini sunuyor. Eğer size mesaj gönderen kişiyi tanımıyorsanız kolayca engelleyebiliyorsunuz.

Telefonunuz Yanınızda Olmasa Da Mesajlarınızı Koruyun
Yazışmalarınızı meraklı gözlerden korumak için LINE’a şifre koyabiliyorsunuz. Diğer/Daha fazlası > Ayarlar > Gizlilik ayarlarından “Şifre Kilidi”ni kullanarak LINE’ın her açılışta şifre sormasını sağlayabiliyorsunuz.

Ayrıca “Sohbet Odası Ayarları”ndan tüm sohbet geçmişinizi ve sohbetler içerisinde paylaştığınız tüm dosyaları tamamen silebiliyorsunuz.
Bir arkadaşınız LINE’dan size mesaj yazdığında bildirimin ekranda mesaj okunacak şekilde belirip belirmemesi ile ilgili ayarlarınızı da istediğiniz gibi düzenleyebiliyorsunuz. Bildirim ayarlarında yer alan “Önizleme göster” seçeneğini kapattığınızda, yeni bir mesaj geldiğinde ekranda gelen mesaj yerine “Bir mesajınız var!” yazısı görünüyor.

Paylaşımlarınızı Gizleyin
LINE’ı rakiplerinden ayıran bir diğer özelliği de ileti, fotoğraf, video, bağlantı gibi paylaşımların yapılabildiği, sosyal medya yapısına sahip Timeline ve Home özellikleri. LINE’daki Timeline ve Home hareketlerinizi yalnızca arkadaşlarınız görebiliyor. Ancak burada da iletilerinizin kimler tarafından görüntülenebileceğini belirleyebiliyorsunuz.
Timeline’ınızda paylaşmak istediğiniz iletinizi hazırlarken alt menünün en sağında bulunan “Kişiler” sembolüne tıklayarak iletinizin gizlilik ayarlarını yapabilirsiniz.

Nerede, Ne Zaman İsterseniz Güvenle Konuşun, Mesajlaşın!
LINE'ı tüm akıllı telefonlarda (iPhone, Android, Windows Phone, Blackberry, Nokia), tabletlerde ve hatta bilgisayarınızda bile kullanabilirsiniz.
Kullandığınız cihaza uygun LINE indirmek için: http://line.me/tr/download
Bir boomads advertorial içeriğidir.