29 Aralık 2014 Pazartesi

Eski yıl postu

Millet yılbaşında napıosunuz?
Ben yirmi gün olmicim. Hastaneye yatıcam. Geçirdiğim aşırı yoğunluk stres ve depresyon ben de çoklu kişilik yaratmış pamuk gibi olup döneceğim.

Dualarınız benimle olsun

Iyi yıllar

Sevgiler

25 Aralık 2014 Perşembe

Yorumsuz

Ben porno izlemeyi sevmem diyen erkek daha tanımadım. Ben dahil o konulu pornolardaki insanların "aslında" ilaçla, bişeylerle o moda gelmesi için kim bilir neler yapıyorlar. Ünlü porno yıldızları çağdaş kapitalizmin kölesi oladursun şöyle.


Yanlış biliyorsam düzeltin ama dünyanın en uzun penisli adamı Jonah Falcon diye bi amerikalı. Adamın bildiğin eşşek ( aradaki ş harfini daha çok yazabilirsiniz ki hakediyor bence ) kadar şeyi 34 cm. Ki bu kadar boyutlu bir penise sahip olmakta zaten her zaman başa bela olur. Ki Bu garibimin başına da gelmeyen kalmamış. Havaalanında kitle imha silahı taşıyorsun diye durdurmuşlar adamı. Normal sıradan senin benim gibi bi insan yani.

Ama bizim Türk erkeklerine sorarsak "Abi 34 santim neymiş yaa benimki kafası hariç 40 olur" der de der. Abartı zaten Türk erkeklerinden kanında fazlasıyla hakim durumda. Aslında bu durum sadece "kendi" penisleriyle ilgili ve cinsel fantazilerinden bahsedince açığa çıkıyor. Çağdaş Türk insanı ( özellikle 90larda doğmuş olanlar - şimdilerin 20-25 yaş arası - ) penis boylarının ne kadar büyük , kasvetli, hatta hayvani boyutlarda olduğunu söyleyip duruyorlar.

İşte Küçükün tek sorunu da bu. Adı üstünde Küçük!

Otur aşşağı.

18 Aralık 2014 Perşembe

Uyuşuklukta üstüne yok olan sevgili

Şüphesiz erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer diye bi olay var ve ben bu gruba baya bi dahilim. Küçükte aynı şekilde devam ediyor. Dün yaptığım Limonlu kekimin yanında çay ve kahve içtikten sonra efendinin gönlünü alarak 1-0 öne geçmiş bulunuyorum sanmıştım. Ama beyfendi akşam yemeğinde menemen yapayım da yiyelim diyince kalktı menemen yaptı ve getirdi koydu önüme. Tamam hayatımda yediğim en güzel menemen değildi ama sevgilinin eli değince o menemen oluyo sana çikolatalı sufle. Demek ki neymiş aşk insanın yaptığı yemeklerin tadını bile değiştiriyormuş.

Yaklaşık 9 gündür beraberiz. Ve günden güne katmerleniyor sevgimiz. Bunun bir hoşlanmak olduğunu sanmıyorum ki öyle de değil bence. Eski sevgililerimden ben böyle alaka görmedim arkadaş. Ev soğuk mesela, direk bana dediği üstüne bişey al bak burnun akıyo hasta olacaksın diyip önce bi fırça atıyo sonra gelip battaniyemi örtüp hoop yanıma yatıyo. E tabi insan vücudu en iyi ısıtma cihazıdır sonuçta. Kim uydurmuşsa çok güzel uydurup gediğine oturtmuş. Daha başka olay sabahları kalkıp oturma odasıns geldiğinde ben her zamanki modumla oturuyor oluyorum. Bilgisayarın başında o site benim bu site senin fink fink geziyorum. Geçiyo karşıma oturuyo bacaklarını ayıra ayıra. Böyle mayhoş mayhoş yandan yandan bakıyo bi de uyanamamış belli. Yanına oturuyorum çayını kahvesini veriyorum içiyo ondan sonra hoop ben ayrı bi aleme geçiyorum. Küçükle maldivlere gitmişiz orda tatil yapıyoruz. Otelin birinde balkonda elimizde içkilerimiz ay ışığında yudumluyoruz. Aşağıdan birisi bize bakıp bakıp el sallıyor. Bu aşağıdan birisinin bize bakıp bakıp el sallamasının ne anlama geldiğini bilmiyorum ama bu aralar kurduğum hayallerde sürekli aşağıdan birisi bize el sallıyo. Elleri "Merhaba heey ordakiler" gibi değil de , " Güle güle görüşürüz" gibi bir el sallama. Sonra ben arkasından Nah falan yapıyorum orası ayrı. 

Küçükle bu aralar en iyi yaptığımız şey uyumak. Sabah öğlen akşam gece sürekli uyuyoruz. Bi de uyandığımızda yine birbirimizi uyutuyoruz. Uyurken onu izlemesi zaten ayrı bi olay ve heyecan vericiyken benim aklıma gelen başka hayaller oluyor. Ya şu an rüyasında bi başkasını görüyorsa diye düşünmeden edemiyorum. Uyandırsam mı acaba diye düşünüyorum. Sonra kıyamıyorum bu sefer uyandırmaya. Rüyasındaki başkasının kim olduğuna karar vermede üstüme de yok. Geçen gün Miranda Kerri gördü televizyonda. Off taş gibi hatun bilmem ne laflarını da bolca ettikten sonra elini apışarasına götürdü sonra yine televizyona baktı. Kesin dedim Bu Miranda Kerri rüyasında görüyo. Uyandırsam mı şerefsizi diye düşünüyorum. Bu sefer uyandığında yine birbirimize ninni söylicez yine uyutucaz birbirimizi. Hoop ben yine aynı şeyi tekrar edicem. Ev beşinci katta ve cadde üstü. Vızır vızır arabalar geçiyo ve yol çalışması da cabası. Bu gürültüde bu bünyeyle uyumakta her yiğidin harcı değil ama olsun. Uyuyo bildiğin. Sesleniyorum mesela, cevap vermiyo. Dürtüyorum biraz, çimdikliyorum falan adam da tık yok. Öldü mü diye kulağımı kalbinin üstüne koyuyorum allahtan nefes alıyor. Uyandıramadım bi türlü. Kalktım bilerek ve isteyerek, oturma odasındaki televizyonun sesini son ses açtım, akşamdan kalan bulaşıkları bi güzel bol gürültülü bi şekilde yıkadım, üstüne daha dün yıkadığım çamaşırlarımı tekrar yıkadım. Kalktı geldi bu. "Bu ne ses yaa, uyuyoruz görmüyo musun" diye söylenmeye başlayınca yanımda duran kör bıçağı elime alsam bunu banyoya soksam bağırsaklarını felan deşip bağırsaklarından kokoreç yapıp taaa Antalyalarda çingene mahallelerinde satsam para eder mi diye düşünmeden edemedim. 

Geldi geçti oturdu karşıma. Kahve istedi yaptım. Kahveyi içti hooopp aynı mod devam. Sesleniyorum Yok. Dürtüyorum yine yok. Ölü taklidi mi yapıyor diye bakıyorum o da yok. Ben de geçtim üstüne resmen zıpladım. Hayır ben canı acısında uyansın bişeyler yapalım kahvaltı falan edelim diyorum. Herif "biraz daha aşağı biraz daha aşağıya evet evet orası işte çok kötü ağrıyor aşkısı" diyince benim şalterlerim attı. Gittim çamaşır makinasını bi kere daha en uzun yıkamasına ayarladım. Benim evdeki çamaşır makinası yerinden kendi kendine hareket edebiliyor. O yüzden evdeki en yüksek sesi de o çıkarıyor. Bi ara bunun böyle uyuşukluğundan benim de canım sıkıldı geçtim üstüne yattım. Uyumuşum üstünde hem de hiç kıpırdamadan. Bi de salyalarım falan akmış bunun üstüne Allahııımm ne kadar iğrenç. Neyse ki ondan önce yine uyanan ben oldum da gittim salyamı felan temizledim.

Bi ara bunun kardeşi aradı. Hani şu bizi soru yağmuruna tutan ve Küçükün sırıta sırıta cevap verdiği kız kardeşi. Küçüğün ne yaptığını sorduğunda " Naapsın sabahtan beri horul horul uyuyo, gece bunu kamyoncular düdükledi heralde ses seda yok. Ölmemiş merak etme onu da denedim. Yataktan kaldırdım da bana mısın demedi. Üstüne çıktım bi de tepindim bile ne diyosun sen. Şimdi kafasında tabak kırıcam sonra bardak deneyeceğim bakalım ne olacak" diye söyledim. Telefonu kapatıp geçtim balkona oturdum. Kalktı geldi bu yanıma. "Saat kaç olmuş yaa niye uyandırmadın beni?". İşte o an onu o balkondan atmak istedim yemin ederim. Yok ebenin herekesi ya. Niye uyandırmadınmış. Bense karşısında gözlerine far tutulmuş tavşan gibi bi süre bekledim. "Efendim, anlamadım" dedim. Halbuki soruyu gayet net bi şekilde anlamıştım ve milyon defa beynimde aynı soru tekrar ediyordu. "Saat kaç olmuş yaa niye uyandırmadın beni?". Tamam işsiz güçsüsüz anladık ama her normal insan gibi sabahın onunda kalkıp kahvaltı yapmak varken yatağın içinde ölü taklidi yapmak niye yani?


17 Aralık 2014 Çarşamba

Limonlu Kek

Küçükle dün ayrıca tartıştık. Kardeşinin bizi biliyor oluşu ve bu konuda kardeşinin yaklaşımına ters baktığımı gözlerinin içine soka soka anlattım. Bilebilir normal bişeydir. Diyip ortadan çıkmak istiyorum aslında ama bilipte daha sanki bana itiraf ettiriyormuş gibi ve sanki onun yanında bişey yapmak zorundaymışız gibi hissettirmekten başka bi boka yaramıyor kardeşi. Hayır kırıcam ağzını burnunu sonra ben kötü olucam.


Küçükten çok ondan neden bahsediyosam ben de. Neyse konumuz "Ben bugün kek yaptım, hem de limonlu" ana temalı yazıma başlayayım.

Çok önceleri kek yapmayı bilirdim. Unutmuşum. Hemen acil servis gibi imdadıma yetişen Özleme yazdım. O da Ankara yollarında bana kek tarifini verdi. 

- 3 adet yumurta
- 1 su bardağı şeker
- 1 su bardağı süt
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 paket kabartma tozu
- 1 paket vanilya
- 2,5 su bardağı un
- 1 adet limon

Hazırlanışı

Yumurta ve şekeri derin bir kaba koyup iyice çırpıyoruz. Derin olması ayrıca önemli çünkü bütün kek hamurunu o kabın içinde yapacağız. Yumurta ve şeker birbiriyle iyice bütünleşince üstüne bir limonun kabuğunu rendeleyip , limonun suyunu da ilave ediyoruz. Hemen ardından süt, sıvı yağ ve vanilyayı da ekleyip iyice birbirleriyle bütünleştiriyoruz. En son un ve kabartma tozunu da ekleyip kulak memesi kıvamında hamurumuzu hazırlıyoruz. Ben hamura fazla un koymuşum o yüzden yarım bardak daha süt ekledim. 

Hazırlamış olduğumuz karşımı önceden yağlanmış kek kalımıza dökerek 170 derece fırında 45 dakika pişiriyoruz. 

Sonra istersen pudra şekeri döküp süsleyedebilirsin.

Tarif bu kadar. 

Şimdi Küçükü kaldırmanın zamanı. Bakalım beğenecek mi.

Bu da Kekimin resmi. Haydi afiyet olsun.




16 Aralık 2014 Salı

Küs

Aramızda kocaman bi soğukluk başladı. Kendine dokundurtmuyor, yemek hazırlatmıyor, sürekli tersleniyorum. Neden olduğu konusunda bi fikrim yok. Ama bir senelik trip atma limitimi aştım galiba. Napim ama uzun zamandır kimseye trip atmayınca olan bu oluyor haliyle. 


Şimdi konuşmuyoruz. Yatakta yatıyor. Gece 3te yatağa girdi ve saat 17:19 hala kalkmadı. Arada Öldümü kaldı mı diye bakıyorum odaya ki yanına yaklaştığımda kuduz köpek gibi hırlamaya başlıyor. bi hafta önceki romantik herif oldu sana ayı yavrusu. Hayır ciddi ciddi bişey yaptığım yok yaa. Kıskanmak ve kıskanılmak bence dünyanın en güzel şeyi. Tabi abartısı biraz fazla kaçıyor ki ben genelde abartıyorum kıskanma olayını. Onsuz nefes alamayacak seviyeye bile geliyorum. Kalbim sıkışıyo, gözlerim doluyo ve ağlamaklı oluyorum. Sonra beyfendi bana "Dökme o timsah gözyaşlarını boşu boşuna" diyip bütün algı romatizmamı yerle bir ediyor. 

Geçen gün parti yaptım mesela. Arkadaşlarımı çağırdım. Tanıştırdım efendiyi. Boku çıktı zaten partinin. İçki içmesini bilmeyen insanları ev partisine çağırırsan tuvalette kuyruklar, yerlerde ve koltukların üstünde kusmuklar olur tabi. Başka bi olay da Dj denilen düdük hareketli parça çalacağı yerde arabesk çalarak milletin ruh halinin içine etti. En başka durumsa Bulaşıkları yıkayacak insan kalmadı. Hepsi sarhoş oldu. Bi yerlere düştü. Bi ara yatak odasına baktım rahat 7 kişi altlı üstlü yatmışlar kendilerinden habersiz. Küçük zaten sarhoş olmaz dedim ama o da moda uyup hoop gece 12 demeden sızdı. Bi uyanık ben kaldım anlayacağın. Tanışma partisi oldu sana uyuma partisi. Grup sex yapsaydım bundan daha çok zevk alırdım.

Yaklaşık olarak 15 saattir konuşmuyoruz. Konuşmaya çalışsam da sürekli tersleniyorum. Hayır ne yaptığımı anlamaya çalışıyorum da daha bulamadım. Ama dün ağzındaki baklayı çıkardı ya ben kesin ona sinirlendim. Ona kırıldım. Benden ailesine bahsetmiş. Ne dersen de. Ben kendi ilişkimin senin ve benim aramda olmasını istedikten sonra kime ne anlatırsan anlat benim de bu konuda bozulma hakkım var. Dün gece Küçüğün kız kardeşi bendeydi mesela. Bi imalar bi bakışlar bilmem neler. 

- Nasıl yani siz şimdi napıyosunuz?
- Kaç aydır berabersiniz?
- İleride hollanda ya da canada düşünüyor musunuz?
- Peki çocuk isterseniz ne olacak?
- Şimdi hanginiz çalışacak hanginiz evde duracak?
- Gelinlik giyilecek mi yoksa ikinizde smokin mi giyeceksiniz?

Ve bu gibi soruların aklına hayaline gelmeyecek dahası. Kıza ters ters bakıyorum. "Yoo bişey olmaz rahat ol ben zaten biliyorum sizi" diyip duruyo. Ya tamam madem bizi biliyosun da neden şimdi bu imalar falan hayırdır yani noluyoruz? Küçükte zaten ayrı bi pis. Sırıta sırıta cevap veriyo. Ben kızla konuşurken aşırı kasılayım beyfendi ohh gel keyfim gel. 


14 Aralık 2014 Pazar

Yalnızlık

‘’herkes gider ama o kalır’’
yalnızlık sözlerine ve yalnızlara…
‘’İnsanlar dünyaya yalnız gelirler… Yalnız giderler… Bana sorarsanız, yaşarken, gelirken ve giderkenkinden daha yalnızdırlar.‘’
Emily Carr

‘’Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığımızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır.’’
Arthur C. Clarke

Yalnız olduğunuzu düşündünüz mü?
Yalnız olduğunuzu fark ettiniz mi?
Yalnız kalmaktan korktunuz mu?
Yalnızlığınızı kendinize itiraf ettiniz mi?
Yalnızlık iyi mi kötü mü?
Hiç yalnız kaldınız mı?

* * *
Her yer ne kadar kalabalık değil mi? Otobüs durakları, alışveriş merkezleri, caddeler, piknik alanları, eğlence mekanları, herhangi bir şey için beklediğin sıra ve hatta kendi etrafın bile kalabalık. Her yer insan seli. Bazen kendi sesini bile duyamazsın kalabalıkta başkalarının sesinden. Ama o kalabalıkta bile yalnızsındır aslında. Herkes bir arada ama herkes tek başına, herkes bir arada ama herkes yalnız…
İnsanın yalnızlığı kendi tarihinin çok eskilerine dayanır. Çünkü yalnızlık doğarken başlar. Kulağına gelen ilk cümle ‘’hoş geldin’’ cümlesidir. Bu, belki de hayatın boyunca duyduğun – duyacağın en samimi, en safiyane ilk ve son cümledir. Yıllar geçtikçe ve sen büyüdükçe samimiyetlerin azaldığını, düşüncelerin negatifleştiğini ve yavaş yavaş yalnız kalmaya mahkum edildiğini görürsün ve en sonunda yalnızlaştırılırsın. Bazıları yalnızlığı isteyerek seçer ama bazılarına da seçenek bırakılmaz, yalnızlaştırılır.

Yaşam içinde yaşam mücadelesi verirken de yalnızsındır; hayata karşı savaşırken tek kişilik ordu olursun hep. Önüne, arkana, etrafına baktığında kimseyi bulamama ihtimalin hep yüksektir. Geçmişin, tek başına kazandığın ve tek başına kaybettiğin mücadele örnekleriyle doludur. Kendi cephenin tek askerisindir hayat boyu.
Ölürken de yalnızsın. Tabutunun etrafındaki yabancı elleri hissettiğinde anlarsın. Son cümle ‘’iyi bilirdik’’ cümlesi değil midir? Yanında olmadılar, mücadelene katılmadılar, elinden tutmadılar, koluna girmediler ve seni hiç tanımadılar. Ama seni hayat boyu hep iyi bildiler. Ne kadar samimi değil mi? Dedim ya; samimi ikinci cümle yoktur.
Herkesin hayatında yalnızlık yaşadığı anlar olmuştur. Bazılarının yalnızlığı bitmiştir, bazıları şu an yalnızdır ama bazıları da bir gün yalnız kalacaktır. Yalnızlığı biz yarattık, hem kendimize hem de başkalarına yakıştırdık. Kimine öyle yakıştı ki çıkaramadı üzerinden.

Yalnızlık iyi şeydir, herkes gider ama o kalır…

13 Aralık 2014 Cumartesi

Akşama parti

Akşam evde parti var. Ben veriyorum. Hazırlıkları yapacağım. Eski arkadaşlar, eski iş arkadaşları ve yeni arkadaşlarıma. Ha bi de Yeni sevgili Küçük. Alışveriş hazırlıklarına başlamak için listemi hazırladım. Etrafa Küçük mumlar, Tea-lightlardan, bir şişe şampanya gecenin sonunda kullanmak için. 3 kasa bira ( anca yeter - yetmezse gelenler de bi zahmet getirsin - ), Süslemeye gerek yok, 50 kişilik pasta, kurabiye , Müzik sistemi, İyi seçilmiş müzikler ve müziğin başında durup müziği ayarlayacak bir insan gerekiyor şimdilik. Ha bi de o kadar bulaşığı yıkamak için bir seçilmiş insan lazım bana.

Kış aylarında yapılması gereken bence şömine karşısında yapılması en muktedir şeydir ev partisi. Ya da sahil de araba tekerlek lastiği yanarken etrafında kızılderiller gibi dönerek dans etmekte olabilir. Tabi aklıma şimdilik en kolay olacağı olan ev partisi geldi. 

Gelelim ev partisini yapma nedenlerime. Bir tane nedenim var zaten. O da Küçüğü etrafıma tanıtmak. Arkadaşlarıma göstermek. Fikirlerini almak. Hoş, olumsuz bişey söyleyeni o anda içtiği bira şişesinin içinde boğarım. O yüzden buna zaten cesaret edemezler. Lan sizi buraya yeni sevgilimle tanıştırmaya çağırıcam bi de gelmiş karşıma "yok göbekli, yok bıyıklı, yok sidikli" diye laf edecekler. Ettirtmem. Sidikli de olsa benim sevgilim işte. Ohhh çatla da patla emi.

Kimleri çağıracağıma gelince. Bu listeyi baya baya abarta abarta düşündüm. Eski arkadaşlarımdan telefonunu bilerek suya atıp "aaa elimden düştü pardon" diyip ağlayıp zırladığım Merveyi bile listeme ekledim. Ama onun telefonunu da suya atmamın bi nedeni vardı. Kızın hayatına sürekli ama sürekli (!) Mehmet isimli kişiler giriyordu. Telefonda o kadar çok kayıtlı Mehmet vardı ki dışarıdan birisi " Mehmet K. nın numarası var mı" diye soracak olursa anında telefon rehberine bakıp verecek cinsten. En son canıma tak etmişti ama. Hergün bi mehmetten bahseder olmuştuk. Mehmetleri karıştırıyordum hep. EsMehmet, Emehmet, Kmehmet, Koca mehmet, Yuh mehmet, Ad mehmet... Koyacak bir isim bile kalmamışken bi gün buna "senin mehmetlerle ilgili bir lanetin var bence" diyip telefonu aldığım gibi bariz ve gözle görülür bir şekilde denize fırlattım. Tabi bunu yaptıktan sonra merve beni mahfetmesinden tutta ciğerimi söküp kedilere yedirmeye kadar götürdü işi. Ama sonra ne oldu, Bir hafta sonra İmdat biye bi çocukla tanıştı. Şimdi konuşmuyoruz ama çağırsam gelir heralde partime. Bedava bira içecek gelmez mi puşt.

Arabasına oniki tane gözle görülür kalıcı çizik attığım Moody var bi de. O da içkici alkolik içince işin bokunu çıkarıp intihar etmeye bile kalkıyordu. Onun arabasına çizik niye attım net hatırlamıyorum ama üç hafta benimle konuşmamıştı. Sonra çizikleri sildirmek için masrafların yarısını ben kabul edince aynen devam ettik.

Ben partilerde Pinata kırmasını çok severim. Pinata da alıcam. Kalabalık olunca çok güzel oluyor vurup kırması. Şekerler filan dökülüyo içinden. Biraz vahşice ama eğlenceli bişey.

Parti sonrasını da yazarım artık.

Bi de İlknur Akpınar arkadaşımız çekiliş yapıyor Katılımlarınızı beklerim

Çekiliş Linki : Tık Tık

11 Aralık 2014 Perşembe

Başıma Gelenler

Onunla ayrılmış ve bitirmiş olmam annemin ağzının kapanmamasına yetti bence. Onun hakkında bi günde o kadar çok cümleyi ben bile kurmaya cesaret edemezken kadın sabahtan başladı konuşmaya akşama kadar bik bik kafamı sikti attı. O bişey değil hadi annem onun hakkında konuşabilir, hadi ablamda konuşsun ona da bişey diyemem. Ama konuşan kişi annemin üçüncü kocası olunca bende şalterler birden attı. Ablamın evine misafir gelmesi nedeniyle annemde mecburi kalmaya başladım. Daha sonra Annemin ve kocasının ( ciddi ciddi seslenirken ona kocası diye sesleniyorum adamın adını bile unuttum ) Onun hakkında bıdı bıdı yapması beni bunaltan tek şey oldu. Bi an durdum. Düşünmedim bile.


"Ben Alanyaya gidiyorum!" dedim. ve kaçarak odama gidip sırt çantama iki pantolon ve iki fanila atıp botlarımla kaçarak çıktım.

Ablam beni aradığında telefonu açıp "Bok vardı beni istanbula çağırdınız, al işte yine tartıştık" diyip telefonu tamamen kapattım. Üç gün ulaşamadılar bana.

Çıktım ilk arabayla Alanyaya geldim. Cebimde sınırlı para, sırtımda bi sırt çantası ve tanıdıkların evlerini arşınlamaya başladım. İlk gün yolda arkadaşımın birisini gördüm. Ben Antalyaya geçicem gel beraber gidelim dedi. Ben de hayır demedim. Zaten özgürüm artık. Kalacak yerimde yok. En iyisi gitmek dedim.  Antalyaya gittik. Kemerde bir clübe girdik ve sabah yedi de zor çıktık. Bu hoop yere düştü şarhoşluktan. Ben ne yapacağımı bilemedim. Ehliyetimde yok alıp götüreyim alanyaya. Ben de bi telaş başladı. Allahım adam ölüyo diye önce küçük çaplı bi şok geçirip hemen kafamı topladım. Gittim içeriye birilerini aradım buldum. Manavgata zorla bizi götürmeleri için yalvardım resmen. Allahtan merhametli insanlar da bizi alıp manavgata kadar bıraktılar. Sonra bu uyandı. Alanyaya geldik.

Bi de doğumgünüm. Yağmur yağıyor. Arabanın içinde yağmurun altında çok sevdiğim arkadaşımla berabert arka koltukta romanrizmin dibine vuruyoruz. Tam olarak yanımda olması gereken kişi buydu işte. Bi isimde bulamadım ki şimdi buna. Du bakim Küçük olsun madem. Hoş hiç yakışmıyo ama... Neyse. Küçükle biz aynı arabada kaldık. Saatlerce ne yaptığımızı bilmeden öylece oturduk. Bence bana maviyeizsürenin doğumgünü hediyesinden sonraki en güzel hediyeydi.

Alanyaya geldim. Ev buldum anında. İki aylık kirayı peşin verdim. Akşamında Küçük beni aradı. Ev bulup bulmadığımı sordu. Buldum dedim. Tamam sana geliyoruz dedi telefonda. Kimle diye sormadan 15 dakika içinde eşyalarıyla birlikte eşini ve bavullarını toplamış gelmiş. Kız küçüğün annesiyle atışmış. Bu da sinirlenmiş hoop nefesi benim evimde aldılar. Önce bi keyif süreydim falan yok tabi.

Neyse şu an kız ve küçük benim evimde. Kız yemek yapıyo. En azından güzel yemek yeriz yaa. diyerek kendimi avutuyorum. Ama ben Küçüğe aşık oldum galiba. Allahım nasıl bi duruma düştüm ben. Kızla Küçük zaten evli değiller. Evlenmeyi de düşünmüyorlarmış. En iyisi.


4 Aralık 2014 Perşembe

Hazır

Hazır Kış ayı

Hazır Aralık ayı
Hazır tekim
Hazır doğum günüme 5 gün var
Hazır Yine şanslı ayımdayım

Ben naaptım?

Yine bunalıma girdim.

Sonra görüşürüz

2 Aralık 2014 Salı

Adana Macerası kısa kısa

Valla bana hiç öyle "ooo yine geziyorun filan" deme. Hem üzerimdeki depresyonu atayım hem biraz değişiklik olur hem de arkadaşımın sözü vardı onun için gittim Adana Kozana. Zaten yolculuk o kadar berbat geçti ki başıma neler geldiğini anlatsam fıkra gibi durur.

İstanbul Samandıra tesislerinden Metro Turizme binerek Adana merkeze gittim. Yol o kadar uzun sürdü ki anlatılmaz yaşanması lazım. Arabanın tamamı neredeyse Suriyeli doluydu. Yanımda da yine Suriyeli vardı. Televizyon çalışmıyor, wifi çalışmıyo , yanımdaki adam ayakkabısını çıkarmış uyuyor, arabanın içi leş gibi kokuyo. Hosta şikayet ediyosun "Abi napim ben de bu durumdan şikayetçiyim " diyo. Koltuğumu değiştir boş koltuklar var diyorum "Abi onlar Adana da dolacak" diyip kestirip atıyo. Salak bilmiyo heralde arabanın veya benim Adana merkezde ineceğimi. Neyse , Sonra twitterdan verdim veriştirdim Metro Turizme ben de. İsteyen bakabilir. Ertesi gün beni engellediler gerçi. Ulan koskoca Metro Turizm bunu yaptı ya ne diyim. Bitti yani gözümde. Ben daha çok araba yolculuğunu seven birisiyim. Çünkü arabada olunca dayıyorum kafamı cama takıyorum müziğimi kulağıma hoop hayaller beni bekliyo. Ama bunda en fazla bok çukuruna düşmüş bi şekilde hayale gidebiliyordum. Artık sen düşün gerisini.

Aksaraya geldik. Dinlenme Tesislerine. Bi yolcunun köpeği varmış bagajda. Kendi kafesinde havlıyo hayvan. Korktu heralde ya da nefessiz kalmış olmalı ki resmen acı çekiyodu. Host efendi bagajı açtı. Köpeği dışarı çıkardı sahibi çağırdı arabadan indirdi kadını. İkisini de sizi arabaya alamayız malesef diyerek orada bıraktılar. Bi arbede bi gürültü koptu anlatamam. Araya ben de girdim. Biletin arkasındaki müşteri ile metro turizm arasında yapılan yazılı anlaşmayı okudum. Host bana "Abi sen ona bakma orda yazar" diyip ayrıca terslendim. Bu kadar hayvan düşmanı ve kalitesiz bir firmayla seyahat ettiğim için utanıyorum açıkçası şu an. Başka bi olay daha var. İlk mola yerinde - ismini bilmiyorum mola yerinin , büyük ihtimal bolu - bi tane 16 yaşlarında bi çocuk geldi. Ankaraya gidecekmiş. Ama çocuk sarhoş ayakta duramıyo. Büyük ihtimal uyuşturucu almış. Yere yatıyo vs.. Şoför naaptı? İki tokatı patlattı önce " Bonzai mi içtin lan sen hıyar" diyerek tekmelerle çocuğu arabadan attı. Hayır böyle yapması zaten anlamsız , gereksiz, kaba, ve haysiyetsiz bir davranışken polisler hemen ayağının dibinde 3-4 metre ileride onlara teslim etse bu kadar arbede yaşanmazdı eminim. 

Adanaya geldim. Diğer arkadaşla beraber kozan arabasına binerek gittik. Arkadaşımın sözü var. Evin önünde bi kalabalık. İki tane servis bekliyor. Servisler gitti sonra Sözün yapılacağı yere. Ben , yanımdaki arkadaşım ve arkadaşım ailesinden annesi babası ve erkek kardeşi kaldı. Sonra birden Evin alt katında inek yavrulamış. İnek yavrulayayım derken, miğde bağırsak, rahim , yumurtalık ne varsa dışarı da çıkarmış. Hayvan baygın düşmüş. Yatıyo yerde. Buzağı çıkamıyo o sıvı şeyin içinden. önce onu çıkardılar. Kenara çektiler buzağıyı. biz 6 kişi inekle ilgilenmeye başladık. Hayvan o kadar yorulmuş ki artık sesi çıkamıyo. Ama acı çektiğini anlıyosun. Elimize temiz steril eldivenler geçirdik. İneğin dışarı çıkan organlarının hepsini elimizle kıç kısmındaki yarıktan geri itmeye başladık. Biz ittikçe hayvan tekrar dışarı atıyo acıdan. Sonra Veteriner geldi. Biz organları içeriye ittik. İttikçe Veteriner bi yandan uyuşturucusunu narkozunu veriyo hayvana bi yandan da dikmeye çalışıyo yırtık yeri. Böyle böyle uğraşınca 2 saatimiz inekle ilgilenmekle geçti. Sonra duş al, saç tara ve hadi söze. Allahtan yanımda yedek kıyafet götürmüştüm. Diğer arkadaş şalvar giyerek gitti. Hoş garip karşılanmadı. 

Söz kesme olayı 1 saatte bitince bizde boş durmayalım bari diyerek yaylaya çıktık. Elimizde şişler, etler, alkoller fln fln. Orayı anlatmama gerek yok güzeldi orası. 

Ertesi gün sabah bahçeye gittik. Portakal ve mandalina bahçelerine. Bir ağaçtan bir çuval waşington portakalı topladım. Diğer portakallar nisanda çıkıyomuş. Sıkmalıkmış onlar. Bi de mandalina topladık. Limonda topladık. Üç el de ateş ettik. Gerçi o av tüfeğinin sesinden ödüm koptu orası ayrı. Eve geldik. yemek yedik. sonra hadi kaleye gidelim dedik. Çıktık giddik kaleye. Böyle bir manzara olamaz dedim. Alabildiğine yeşil alanları görebiliyorsun. Hükümet gerçi tokileri dikmiş oraya da ama yine de yeşil alanlar çoğunlukta. Ben koştur koştur çıktım o tepeye açıkçası. 

Akşam olduğunda Otobüs biletimi aldım. Geldim istanbula. Bu sefer metrodan alırmıyımm yaa. Yeni Adanadan aldım. Valla konforu süper. Koltuk aralıkları geniş. Digitürk var ve film arşivi geniş. 

karışık oldu ama olsun. 
görüşürüz